Sıfıra varıyor varyasyon… Oysa yöndür ve yoldur karakterin göründüğü istasyon…
Sıfıra varıyor varyasyon…
Oysa yöndür ve yoldur karakterin göründüğü istasyon…
Can Baba şiir okuyor… “Martılar denizin sokak çocuğudur…”
Acemi çizilmiş kalçalar anarşizme kayıyor…
Bravo şef ! Yanımdaki kadın lahmacunu ince seviyor.
Kocaman gözlükleri var yıldızların…
“…duygularımı ele veriyor…”
Hep bir animasyon.
Hafızamdan eski bir film akıyor…
Her şey bir simülasyon.
Bir filme Santos’un kokusu eşlik ediyor...
Hayatın tonu sepyada kalıyor.
Sakinleş. Yeni tonlar iyidir. Açıyı va akışı değiştirmek oyunları çözüyor. Eski stiller yeni hikayeler başlatıyor...
Kağıt kalem istiyorum. Picasso’nun güvercinini tek hareketle çiziyorum. Elimi kaldırmadan yüzünü çiziyorum.
Yüzün dağınık bir orkestra… “…Kafama uymuyor her kafa…”
Işığın bir büyüsü var yüzünde… Sabah ışıklarını bu yüzden seviyorum…
Adını söylediğimde şaşırıyorsun. Soyunmalar giyinmeler başlıyor…
Ece’nin yazdıklarını okuyorum. Bazı doğrular haz veriyor.
Bakışlarına birkaç gün rapor veriliyor, birkaç histeri, birkaç Don Kişot…
Kafam çok karışık… Reçel yiyorum, “karadutum, çatalkaram, çingenem” diyorum, sonra kovboy filmi izliyorum.
İ s t i y o r u m . . .
Venedik’ten bir maske, Rio’dan bir parça karnaval, uzaklardan biraz gün batımı, sokaklardan biraz isyan…
Kafama biraz fikir, sesime biraz tını, çorbama biraz pul biber.
(Kırmızı çıplaktır. Çayın rengi ütopyam, kokusu nefesindir).
Tarih yazıyor, sanat hissediyor, bilim ışıldıyor…
İstanbul’ un sesi eylemdir… Pandomimler çoğalıyor…
Soyunduğun kahkaha patlıyor…
Charlie’yi seviyorum ve susuyorum