Bazı günleri ve bazı oyunları iç sesiyle anar insan.

“Z” sesinden kuleler yapıyorum.

Oyunlarımız, kendi yaptığımız oyuncaklarımız ve hepsinden önemlisi çok şey yapmak için zamanımız olmalı… Böyle şeyleri düşünmek hayallerden öte bir şey…

Seksenlerden bir dut ağacı istiyorum.

Eski sinemalar günümüz bulanıklığına karşı. Sıcak bir süt içerken absürt bir dizi izliyorum. Başkalaşım geçirdiğimiz karmaşalarda sorguladığımız modernizm. Zamanlar çarpışıyorlar. Yıllar önce kardan iyi anlayan bir adamdım. 8 yıl önce gecede Göksel ve kemanda Özge Metin. İyi yıllardaymışım.

Biraz rakı, biraz peynir… Bazı şiirler böyle başlıyor. Ruh tarama seanslarına Behzat Ç. de katılıyor. Ruhumuz bedenimizden ağır basınca yakayı ele veriyor. Ellerimden tütsülenmiş çikolata akıyor.

Sokakta ya da metroda; gerçek hayatta olmasa da rüyalarımızda bir SICAK KAFA. Yolcular Beşiktaş Karaköy hattında poz veriyor kameralara. Freddie’yi çizmiş adamın biri duvara…

Sözcüklerim iyi eylemleri kanatlandırıyor; kanatlanmış, kanatlanan, kanatlanacak olan eylemleri anlatıyor.

Yalancıları, sahte yüzleri ve ruhsuz kahkahaları sevmiyorum. Sözlerini derleyip üstümü ört, ben yine de üşüyorum. İstasyonları çok seviyorum.

Yağmur yağdı yağacak… Çok yağacak…

Artık her kurşun kalem daha çok şey anlatacak.

Jargonsuz sol. Sokaklarda ışıklar, insanlar ve sırlar var. Kulüpsüz kalmayalım.

Tezgahtan biraz şarap istiyorum. Tezgahtar kızların aklı sokaklarda kalıyor. KARIŞIK KAFALAR ORKESTRASI kuralım.

Hayatın manzaralarına bin kadraj. Bana bir fotoğraf makinesi yeter.

Ruhsuzluğu, hırsı, basitliği, taklitçiliği, hiçlikleri, etkisizliğimizi sergilemek yerine iyi fotoğrafları sergiliyorum...

Mekanlar, insanlar ve kaldırımlar en hakiki kadrajlar.  Fotoğraflarıma “eylemci bir ruh” ve güzel kızlar yön veriyor. Tavrım çağları aşıyor. Sokaklarda “BİN TUVAL” sergisi açılıyor… Biraz ışıkla dünyayı değiştirmenin ardındayım.

Dokularımızı ve dokunuşlarımızı çalanlara sorular soracağım. Nerde o eski rakılar, nerde o eşki kitaplar, nerde o eski şarkılar? Aklımda hep “hiç erimese” dediğim bir kardan kadın var.

Harika gülümsemeler koleksiyonum var, mizahım varlığımı kanıtlıyor. UYKUSUZ dergisi kapanıyor.

Hayret! Sessiz kalınıyor biraya ve sessiz kalınıyor mizaha. Oysa bu bir kültürdür. Kaç şarkı dinlenir, kaç şiir yazılır bir birayla? Kaç devrim yapılır mizahla? Bir aşk yaşanır, bin aşk yaşanır.

Söylenecek bir şarkınız yoksa yürüdüğünüz sefil bir hayattır.

Bir aşkı başlatanlar en çok gözlerinden tanınır.

Ekmek ve çay varsa gün aydınlıktır. Kahkaha atmadan da güne doygun gülüşler bırakılır.

Uykularımız ve düşlerimiz bölünmesin. Rüyalarımız dünyayı yorumlasın.

Her yerde biraz konser ve biraz akıl. Aklımızda bir CORSAGE. Özgürlüğümüz böyle anlaşılır…

Aşk en büyük ideoloji ve tüm duygular onu alkışlar.... Aşk; adalet, barış, hoşgörü, paylaşım ve güzel olan her şeyi sağlar... Efsanevi aşklar her zaman yaşar...

Dünyanın iyi fikirlere ve karakterlere ihtiyacı var...

Kahve, sosyoloji ve fotoğraf kültürü zamanlarındayım…

Bir bankta oturmamız gerekiyor. Kısa sürüyor molalar.

Tezgah bozuluyor, yeni rüyalar dokunuyor.

Artık bütün aşklar adalardan başlıyor…

Artık bütün hikayeler şiire dönüşüyor.

Gülmeler, gezmeler, görmeler bitmiyor…

Nisandan mayısa, mayıstan hazirana bir aşk böyle abukluyor…