Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB), bireyin istemsizce ortaya çıkan obsesif düşünceler (takıntılar) ve bu düşünceleri etkisiz hale getirmeye yönelik kompulsif davranışlarla (zorlantılar) baş etme çabasıyla karakterize edilen bir bozukluktur. Psikanalitik kuram, OKB’yi yalnızca semptomatik bir rahatsızlık olarak değil, bireyin bilinçdışı çatışmalarının ve savunma mekanizmalarının dışavurumu olarak ele alır. Sigmund Freud’un kuramı OKB’yedair ilk dinamik açıklamaları sunmuş, onu izleyen kuramcılar ise bu yapıyı daha da derinleştirmiştir.
Freud, OKB’yi özellikle “nevrotik” yapılar arasında değerlendirir. Ona göre bu bozukluk, anal psikoseksüel evrede (yaklaşık 1,5-3 yaş arası) yaşanan çatışmaların çözülmemesiyle ortaya çıkar. Bu dönemde çocuk, dışkılama ve kontrol üzerinden bir haz deneyimler; ebeveynin bu süreçteki tutumu (özellikle aşırı disiplinli, cezalandırıcı ya da utandırıcı tutumları), çocuğun haz, kontrol ve suçluluk duyguları arasında karmaşık bir ilişki geliştirmesine yol açar.
Freud’a göre OKB’nin temelinde, kabul edilmesi güç düşünceler, dürtüler ya da arzulara karşı gelişen yoğun bir suçluluk duygusu vardır. Bu suçluluk, bilinçdışına bastırılır, fakat tam anlamıyla ortadan kalkmaz. Bastırılan dürtü, dolaylı yollardan kendini gösterir: obsesyonlar(örneğin birine zarar vereceğine dair düşünceler) bu dürtülerin sembolik bir dönüşümüdür. Kompulsiyonlar (örneğin el yıkama, kontrol etme) ise bu suçluluk duygusunu hafifletmeye ve dürtünün eyleme geçmesini engellemeye çalışan savunmalardır.
OKB, yoğun bir içsel çatışmanın sonucu olarak geliştiğinden, birey bu çatışmayla başa çıkabilmek için çeşitli savunma mekanizmalarına başvurur. Psikanalitik kuram bu savunmaları, semptomların anlaşılmasında anahtar unsurlar olarak görür.
• İzolasyon (Isolation): Duygudan ayrılmış düşünceyi zihinsel olarak ayırmak. Örneğin, birey saldırgan bir düşünceye sahip olabilir, ancak bu düşünceye hiçbir duygusal tepki vermeyebilir. Düşünceye dair suçluluk duygusu soyutlanmıştır.
• Karşıt Tepki Geliştirme (Reaction Formation): Kabul edilemez bir dürtüye zıt bir tutum veya davranış geliştirme. Örneğin, şiddetli öfke duygularına karşı aşırı nazik ya da yardımsever davranmak.
• Rasyonalizasyon: Davranışı mantıklı ve makul bir şekilde açıklamaya çalışma, böylece suçluluk veya çatışma azaltılır.
• Yansıtma ve Geri Alma (Undoing): Bilinçdışı düzeyde, yapılmış ya da düşünülmüş bir şeyi telafi etmeye yönelik kompulsif davranışlar. Örneğin, “kötü” bir düşüncenin ardından elleri defalarca yıkamak bu düşüncenin etkisini “geri almak”tır.
Obsesyonların Anlamı: Bilinçdışı Dürtülerin Sembolü
Psikanalitik yaklaşımda obsesyonlar, yüzeyde görüldüğü haliyle ele alınmaz; her bir düşüncenin bilinçdışı bir anlamı olduğuna inanılır. Örneğin, “birine zarar verme düşüncesi” aslında bireyin içsel saldırganlık dürtülerinin yansıması olabilir. Bu tür düşünceler, çoğu zaman çocukluk dönemindeki bastırılmış öfke ya da cinsel arzularla bağlantılıdır.
Bu nedenle psikanalitik terapi sürecinde, danışanın semptomlarının ardındaki sembolik anlamların keşfi büyük önem taşır. Danışanın tekrarlayan düşüncelerinin hangi bastırılmış arzularla ya da hangi yaşantılarla bağlantılı olduğunu anlamak, içsel çatışmaların çözümüne katkı sağlar.
Nesne İlişkileri ve OKB
Melanie Klein ve daha sonra Fairbairn, Winnicott gibi nesne ilişkileri kuramcıları, bireyin iç dünyasının erken yaşantılarla ve bakım veren figürlerle olan ilişkiler sonucu yapılandığını savunur. Bu kurama göre OKB, erken dönemde yaşanan ayrılma-kaybetme kaygılarına ve yetersiz anne-baba ilişkilerine karşı geliştirilen savunmalarla şekillenir.
Obsesif bireyler sıklıkla ambivalan (ikircikli) ilişkilere sahiptir. Sevgi ve nefret duyguları aynı anda var olur. Bu çatışmalı içsel yapı, obsesyon ve kompulsiyonların doğmasına zemin hazırlar. Örneğin, hem sevilen hem de öfke duyulan bir ebeveyne yönelik suçluluk duygusu, tekrarlayan kontrol davranışlarıyla dengelenmeye çalışılabilir.
Psikanalitik terapi sürecinde, OKB’li bireyin bilinçdışı çatışmalarının ve semptomlarının ardındaki anlamın açığa çıkarılması amaçlanır. Terapi, danışanın savunma mekanizmalarını fark etmesini, bastırılmış duygularla yüzleşmesini ve içsel çatışmalarını çözümlemesini hedefler. Bu süreç zaman alıcı ve yoğun olabilir. Obsesif bireyler genellikle düşünsel düzeyde çalışmaya alışık olduklarından, terapiye rasyonel bir şekilde yaklaşabilirler. Terapistin burada duygusal aktarım süreçlerine dikkat etmesi, bireyin obsesif düşüncelerinin ardındaki duygusal yükü açığa çıkarması oldukça önemlidir. Ayrıca obsesif bireylerde sıklıkla görülen kontrol ihtiyacı, terapötik ilişkiyi de etkileyebilir. Danışan, terapisti test edebilir, analizi manipüle etmeye çalışabilir. Bu tür dinamiklerin analiz edilmesi, tedavi sürecinde önemli bir araç haline gelir.