Hey dostlar... Radyo dinlemenin, şiir okumanın, bir fotoğrafı anlamanın tam sırası... Bu tüm saatlerin hisli çağrısı...

Felsefi bir bunalım yaşıyorum bu aralar... Varoluşçuluk ile Freud arasında gidip geliyorum...

“Z” sesiyle yürütüyorum başlangıçları. Bir şeyler oluyor. Bir aşkı başlatanlar gözlerinden tanınıyor. Sarı yeşile karışıyor, mevsime hayran kalıyorum. Günebakan tarlaları özgürlük doluyor.

Ciddiye almıyorum güncel olanı... Pop kültürün tarafsızlığı berbat... En iyisi mizah... Salhane’den şarkılar yükseliyor.

Kedi Bar’dan sokağa Kalben şarkıları taşıyor…

Sana geçmişi anlatmak istiyorum ama anlatacaklarım ruhuna dokunuyor... Geçmiş mekanda, insanda ve geniş zamanda kalıyor... Mekanlar hep var oluyor... Ama insan tüm geçmişi sürükleyip üstünde bugüne ışınlanıyor... Bunun için tanıyorum sıcak mekanları ve ışığı... Bir de şunu anlıyorum ve anlatıyorum: Önden gidenin vardır elbet bir geride kalmışlığı.

Kurşun kalemlerim de var... İncir reçelim, kahvem, çikolatam, çayım... Bir de başucu şarkılarım...

Herkes uyurken rüyalara bir radyo programı yapıyorum... Herkes uyurken bir kenti anlıyorum...

Fotoğraf çekiyorum... Şiir yazıyorum... Zamanı ve mekanları algılıyorum...

Sosyal medyada her zaman güne düşecek bir notum ve notunu okuyacağım biri var.... Şimdi sen bir şarkı söyle...

Aşklar bitmiyor. Kalben şarkılar söylüyor… İlkel bir ateşi harlıyorum. Peşinden koşuyorum gecelerin. Ada’dan ayrılmak zor. Hikayesi olan kızları daha çok dinliyorum. Gipsy Kings geliyor sahneye. Çingeneler zamanı. Sahne yanıyor. Aşktan ancak İspanyollar anlıyor…

Bitmemiş bir aşk var.

Üç beş fotoğrafın beliriyor.

Yazacaklarım çoğalıyor.

Hikayemiz yeniden başlıyor…