Malumâliniz geçtiğimiz Pazar günü Ak Parti Biga İlçe Kongresi vardı. Malumun ilamından öte gitmeyen seçimlere damga vuran olay da Sayın Vekilimiz Ayhan Gider’in konuşması oldu… Sosyal medyada dalga dalga yayılan konuşma metnine bir çoğunuz eksik de olsa  vakıf olmalı.

Konuşma gayet güzel başladı aslında. Neredeyse Orhan Baba’dan “Mevsim Bahar Olunca…” diye şarkı söyleyesim bile geldi. Özeleştiri üstü barış çubuğu tüttürmeler falan derken, finalde bir baktık ki savaş baltaları çıkıverdi… Eyüp’ten merhume tanışımız Arnavut teyzenin tabiriyle kocaman bir “haytttaaaa!..” çıktı ağzımdan… “Yaw ne güzel zeytin dalı uzatıyor” derken birden salvolar başlayınca,  ikinci ünlemim de “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu “ oldu… Bir iki şarkı daha aklıma geldi ne hikmetse... Onlardan birisi Ahmet Kaya’dan “Bu ne yaman çelişki Anne” …Final Şarkım da yine Orhan Baba’dan gelsin: Batsın Bu Dünya…

Ama korkarım, esas finalde hep beraber “Hadi Gel Köyümüze Geri Dönelim” diye  salya sümük ağlaşacağız… (Ferdi Baba sana da rahmet olsun bu arada)

Şimdi en sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim de içimde şişkinlik yapmasın. Demem o ki hiç günah işlemeyen ilk taşı atsın…

Efendim, son iki seçimi baz alarak geri doğru saralım filmi…Ve hatta daha da geriye…

Bilindiği üzere son yerel seçimleri kaybettik. Genel seçimlerde de Çanakkale özelinde ikiden bire düştük. Demek ki Biga ve Çanakkale’deki seçim mağlubiyetlerinin bir müsebbibi var o da Adnan Pastırmacı (!) Öyleyse vurun abalıya…

Gerçi bizde 3-0 yapan da savaş suçlusu ilan edilebiliyor ya, o da bahs-i diğer…

Bir başka yönden bakınca düşünmeden edemiyor insan.  3-0 yapan da bütün bu mağlubiyetlerin sorumlusu addedilince bu  3-0’da var bir kerametsizlik diyorum.

Okur fazla yorulup paragrafları atlayıp zıplamaya başlamadan bir konunun daha yakasını açalım…

Bitaraf olan bertaraf olur derler ama bu konuda hiçbir taraf değilim açıkçası. Kendi terazime göre işin adalet tarafındayım. Heyecan tarafındayım, aksiyon tarafındayım… Enerji tarafındayım, sinerji tarafındayım…

Red Kit gibi yalnız bir kovboyum. Atım Düldül, köpeğim Rintintin ile yapayalnız bir adamım… Kimsenin adamı, hasmı, hısmı, taraftarı değilim…Yaşım 64… Hiçbir yere de aday filan değilim… Hiçbir beklentim de yok…

Yukarıdaki paragraf için de şarkımız Barış’tan gelsin… Dönence’de bakın ne diyor Barış Manço: Kupkuru Bir Ağacın Dalıyım YAPAYALNIZ…

Az evvel bir beklentim yok dedim ama yanlış dedim. Pardon pardon!.. Bir beklentim var elbet. Ülkemin bekası, partimin huzuru ve metal yorgunluğunu atması gibi beklentilerim var, her samimi Ak Partili gibi…

Ey okur, sevgili Ak Partili yoldaşlarım: Kısaca kendimi anlatayım da ne menem adam olduğumu, nasıl bir Don Kişot ruhu taşıdığımı anlayın.

10 yaşından beri iyi bir siyaset okuruyum… 12 Mart’tan Muhtırası’ndan başlayarak anlatacağım çok şey var ama konumuz o değil… Uzun yıllar Kemal Ilıcak’ın Tercüman  Gazetesi’ni okudum… Hem de İstanbul İmam Hatip Lisesi’nde sıra arkadaşım Yunus Kaplan ile birlikte “Mason” damgası yeme pahasına...

Arkadaşlarımızın itip kakmalarına karşın iki kişi 50 kişiye karşı durduk. Bir gün bile Akıncılar içerisinde yer almadık. MTBB kapısından bir kez bile içeri girmedik. Ha o kadar Tercüman gazetesi okumama rağmen Süleyman Demirel de hiçbir zaman favori siyasetçim olmadı…

Geldik üniversite yıllarına… Erzurum gibi MHP’nin bütün haşmetiyle hüküm sürdürdüğü Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde de Ülkü Ocakları ve MHP teşkilatları ile yollarım hiç kesişmedi.

Ta ki Anavatan Partisi’ne kadar da bir partiye oy vermedim… Turgut Özal’da buldum kendimi…

ANAP siyasi mevta olunca, siyasetle organik bağım YDH (Yeni Demokrasi Hareketi) ile oldu. Cem Boyner liderliğinde Eyüp’te kurucu başkanlık yaptım. Sıfırdan bir parti teşkilatı kurmanın ne olduğunu da öğrendim bu vesileyle... Orada da Kürtçülerle çatıştık. Partiyi Kürtçü bir partiye çevirmeye kalkışanlara karşı durdum kendimce…

Gerçi son tahlilde Boyner Taksim Parkı’nda “çapulcuyum…” diye ortaya çıkınca yıktı gönül tahtını ya neyse… Geçelim.

Gelelim ÇDP’ye… Bizim Çerkes arkadaşların kurdukları Çoğulcu Demokrasi Partisi’ne… 38 kurucunun 37’si Çerkes 1 adedi de Laz… Oldu sana çoğulcu… Ç joker yani… Yersen. Çoğunlukçu de gel karşıma, canımı ye kardeşim… Halka açık toplantılarına davet ettikleri Cevahir Otel’de etnik temelli bir parti yapılanmasının yanlış olduğunu anlatınca tek başıma, ortalık karıştı bir anda… Don Kişotluğumuz orada da tuttu anlayacağınız… Bir dayak yemediğimiz kaldıydı…

Hasılı AKM’deki kongrenin final konuşmasını yapan Sayın Gider’in başladığı son derece yapıcı konuşması, sona doğru şirazesinden çıktı… Hal böyle olunca da, uzun süre ara verdiğim yazı serüveni perhizimi bozdurdu bana…

Ah ne olurdu sanki! Devlet ciddi bir paradigma değişikliğine giderken; Ve Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile Sayın Devlet Bahçeli barış çubuklarını tüttürme söylemlerine başlamışken, sayın Gider de geçmişe bir sünger çekeydi…

En tepede başlayan bu bakış açısının değişikliğini iyi okumak lazım sevgili okur. Bu barış iklimine o kadar ihtiyacımız var ki… Anlayacağız, adına ister pragmatik deyin ister faydacı ülke adına bu çıkışı iyi değerlendirmek lazım.

Son kelamlarım şöyle olsun…

Hani  siyasiler ve kulüp başkanları partililerini ve seçmenlerini çok önemserler ve konuşmalarında buna vurgu yaparlar ya… Ben de durumdan vazife çıkarıp biraz da kendimi önemseyerek (öhö öhö…)  yazımı bağlamaya çalışayım. Tıpkı 2. Mehmet’in (Fatih) babası 2: Murat’a çağrı yapması gibi… Seçmen olarak padişah biz isek, isteriz ki ordunun komutanı ego savaşını bıraksın…

Ve hatta ona Edip Akbayram’ın şarkısındaki gibi bile seslenebilirim. Ağa Kerem, Paşa Kerem , Han Kerem; Ateş Kerem, tutuş Kerem , yan Kerem; Aman Kerem bizi rüsva eyleme…