MUHTARIN KÖŞESİ - Zaten bütün bu yazıyı yazmamın esas sebebi de bu “mülga” kelimesi.
Aklıma deli deli sorular geliyor bazen. Yaş kemale eriyor ya; ne bileyim, belki de bunaklık başlangıcıdır. “Bir deli kaymakam olsam” diye aklıma takılıp duruyor işte… Anlayacağınız muhtarlık kesmedi, şimdi hedef kaymakamlık. Belki de ondan sonra cumhurbaşkanlığı. Malum âliniz sayın Cumhurbaşkanımız’a da vakti zamanında “muhtar bile olamaz” dediydiler… Sonrası malum... Görünüşe göre 2023'te de seçimi alıp geçecek. Rakipleri Premier Lig fubolcusuna karşı oynayan BAL topçusu misali…
Konuyu fazla dağıtmadan öze dönüş yapalım.
Cevat Fehmi Başkut’un 'Buzlar Çözülmeden' isimli bir eseri var. Defalarca tiyatroya uyarlanmış, filmi çekilmiş…
Fikret Hakan’ın başrolünü oynadığı, siyah beyaz filmini seyretmiştim uzun yıllar önce. Tavsiye ederim. YouTube’den bulun izleyin. Seveceksiniz. İçerisinde bana uymayan bazı hususlar var ama yine de kayda değer bir film olduğunu düşünüyorum.
Filmin konusu kısaca şu: Tımarhaneden kaçan filmin baş kahramanı kasabaya gelir ve kendisini yeni gelen kaymakam olarak tanıtır. Ondan sonra da beğenmediği bir husus olduğunda “Mülgaaa!..” diye bağırır. Yani ilga etmek. Yani kanunu kaldırmak... Genç nesile de bir şey anlatmak zor zeneat. İlla ki bir de dipnot vermek gerek. Bütün bu işleri yaparken de sık sık “Buzlar Çözülmeden” diye seslenir ve acele eder. Zira buzlar çözülünce yollar açılacak ve esas kaymakam gelecektir. Eserin bence kısa özeti şu: Buzlar çözülmeden ve mülga…
Zaten bütün bu yazıyı yazmamın esas sebebi de bu “mülga” kelimesi.
Kaymakamlığa heveslenmem ondandır. Erdinç kaymakamım rahat otursun. Vallahi yerinde gözüm yok. Zaten burada buzlar da çoktan çözüldü…
Bir başka esere yatay geçiş yapalım…
Reşat Nuri Güntekin’in ölümsüz eseri Çalıkuşu romanını bileniniz çoktur. Çalıkuşu Feride’den cumhuriyet dönemi aydını yaratmaya çalışanlar adına üzgünüm. Eser Osmanlı döneminde basılmış olup, aslında aşk romanıdır. Filmi ve dizisi de yapılmıştır.
Filmin teferruatı arasında beni ilgilendiren en önemli husus da tayini için sık sık 'kalem'e giden Feride’ye, kalem memurunun daha kapıdan seslenmesidir: Bugün git; yarın gel!
Bu bitmez tükenmez “bugün git, yarın gel” mantığı ile ilgili ufak bir de anekdot anlatayım. Merhum Cumhurbaşkanımız Turgut Özal başbakanlığı döneminde TRT’de seçim konuşması için müracaat ettiğinde, kendisinden resimli belge istenmiş. Öyle bir bürokrasi çemberinden geçildi bu ülkede. Bu çember oldukça kırılsa da kanaatim odur ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en önemli sorunu bence hâlâ bürokrasidir. Kurumların vatandaşla mücadelesi ve kurumların kendi aralarındaki ego savaşı sürgit devam etmekte. Bu bilek güreşinin de mağlubu önünde sonunda vatandaş olmakta. Filler tepişir, çimler ezilir misali…
Türkoloji eğitimi alır iken, evlenmeye karar verdim. Malum aşk başa gelince akıl yıllık izine çıkarmış. “Ah minel aşk, sen nelere kadirsin” deyip okul, iş ve evliliği beraber yürüteceğini düşünen bendeniz “en kahraman Rıdvan”, hasbelkader gümrükçülüğe başladım. Memur değilim yanlış anlaşılmasın. Biz masanın berisinde olan takımdanız. Ayak takımı dense yeridir. Ne de olsa karşımızda “memur” var. Memurin muhakematı kanunu ile dokunulmazlık zırhına bürünmüş 657 mensupları ile epey cenk etmiş biri olarak, genç yaşta tansiyon ve şeker hastalığına düçar olduk ki, bu da mesleğimizin bize hediyesi oldu.
Otuz bir yılı zamana karşı yarışmak ve bürokrasi ile boğuşmakla geçmiş bir vatandaşın son durağı da muhtarlık oldu. Bunu bir şikayet arizası değil; arıza bir muhtarın hezeyanı olarak da algılayabilirsiniz. Zaman geldi isyanların en büyüğünü yaşadım gümrükte. Muhatabıma şunu söylediğimi hatırlıyorum: Müdürüm bize böcek muamelesi yapmayın. Biz insanız. Yolda karşılaştığımız zaman birbirimize selam verebilelim. Adam (ismini hiç unutmuyorum. Sadece baş harflerini yazayım: A.P.) ne derse beğenirsiniz? Bana selam vermek zorunda değilsiniz. Adamın algısı bu kadar. Köyümüzdeki deyimle: Ne yapsın Küçük İsmail?
Sadede gelmeye çalışıyorum da ne yaparsınız. Yaram büyük ve derin. Muttasıl kanıyor hâlâ…
Hasılı her “bugün git yarın gel”den sonra, deli kaymakamlık derdim depreşiyor ve en güründen bir MÜLGAAAA!!! diyesim geliyor…