Sizi bilmiyorum tabi. Ben etrafıma bakınıyorum ve çok fazla insan olduğunu görüyorum. Sanki hiç kimse yalnız değilmiş gibi. Sanki herkes, her yere beraber gidiyormuş gibi.
Etrafınızda yeterince insan var mı? Kendinizi yalnız, kimsesiz, değersiz mi hissediyorsunuz? Yok mu halinizi hatrınızı soran? Yalnız kalmanın bir sorun olduğunu mu düşünüyorsunuz? Belki de etrafınızda gereğinden fazla insan olduğunu, bu “gereğinden fazla“ olan insan sayısını biraz azaltmanız gerektiğini düşünüyorsunuzdur! Hayır hayır, bir reklam sloganı değil bu söylediklerim. Size yalnız kalmamanın tarifini vermeyeceğim. Onu bulan olmadı şimdiye kadar. Tamam. Her ne düşünürseniz düşünün, gelin iki dakikalığına birlikte düşünelim.
Sizi bilmiyorum tabi. Ben etrafıma bakınıyorum ve çok fazla insan olduğunu görüyorum. Sanki hiç kimse yalnız değilmiş gibi. Sanki herkes, her yere beraber gidiyormuş gibi. Sanki, “herkesin sürekli olarak beraber gittiği her yere“ sadece ben çağrılmamışım gibi. Sanki, dünya “bana rağmen“ dönüyormuş gibi. “Sen olmasan da olur“ diyormuş gibi. “Sanki“ler, “belki“ler, “öyle değildir, sen yanlış anlamışsındır“lar... Bütün bu soruları sanki sadece ben soruyormuşum gibi. Sanki dünyada boşuna yer kaplıyormuşum, bu yer kaplamanın bedelini de insanlara “yalnız kalarak ödeyecekmişim“ gibi. Şimdi diyeceksiniz ki “O kadar mı yalnızsın?“ Hayır değilim. Zaten mesele de bu. Burada söz konusu olan ben değilim. Ben, sürekli olarak diğer insanlar tarafından görmezden gelinen, dışlanan, ötekileştirilen, ilgiye muhtaç bırakılan, “yalnız kaldığı için utanması gerektiğini düşünen ama bu utancını yazıya dökecek gücü kendinde bulamayan“ insanlar için yazıyorum bunları. Biraz farklı oldu, kabul ediyorum. Bilmiyorum. Yalnız insanlar böyle sorular soruyorlar mıdır acaba? Bilmiyorum. Geriye dönüp baktığım zaman, benim de yalnız kaldığım zamanlar olduğunu çok net hatırlıyorum. Geriye dönüp baktığı zaman, aslında sürekli yalnız olduğunu gören ama gördüğünü kabul edemeyen kaç insan vardır! İnsanlar, yalnız olmadıklarını düşünüyorlar. Yalnız olmadıklarını, yalnız olamayacaklarını, “yalnız olmanın kendilerine yakışmayacağını“, yalnız olduklarını fark ettiklerinde de hemen bir yolunu bulup yalnızlıktan kurtulmaları gerektiğini düşünüyorlar ama bir yandan da bütün bunları kendilerine itiraf edemiyorlar. “Ben nasıl yalnız kalırım?“ Kalırsın. Kalmalısın. Kalacaksın. Günün birinde bu söylediklerimin hepsi gelip karşına dikilecek!
Bir düşünün bakalım, kendi kendine konuşan bir insanı gördüğünüzde ne düşünüyorsunuz? En çok duyduğumuz, hatta ezberlediğimiz ve belki de artık duymak istemediğimiz, çocukluğumuzun, belki de hayatımızın her döneminde duyduğumuz “kendi kendine konuşana deli derler“ sözü mü geliyor aklınıza? Denmez. Kendi kendine konuşana deli denmez. Kendi kendine konuşana hiçbir şey denmez. Zaten deli olmak da kötü bir şey değildir! Ama yok! İnsanlar deli olmayı da kendilerine yakıştıramazlar! “Yalnız“ ve “deli“! İkisi bir arada. Yalnız kalan insanlara genelde bir garip bakılır bizim ülkemizde. “Eziklik“, “işe yaramazlık“, “sevilmemezlik“, “oyun bozanlık“, “kendini beğenmişlik“ gibi yakıştırmalar yapılır. Bazen, “havalı“, “gizemli“ gibi yakıştırmalar yapıldığı da olur. İnsanlar yalnız kaldıklarını belli etmemek için ellerinden geleni yaparlar. Herkes, hayatının bir döneminde mutlaka yapmıştır bunu! Evet, genelliyorum. Genelliyorum, çünkü herkes yapmıştır. Herkes yapmıştır, bu yüzden genelliyorum. Genellemesem de yapmışlardır. Hem kim nereden bilecek ki bunu yaptıklarını? Sorsam, “Evet, yapıyorum!“ mu diyecekler? Hayır, demeyecekler.
Herkesin elinde bir telefon var. Yanında insanlar var. Sosyal medyada paylaştıkları hikayeler var. Gidecekleri, reklamını yapacakları yerler var. Bunları yapamadıklarında da hissettikleri bir “eksiklikleri“ var! Arkadaşıyla buluşacakken ekilen insanlar var. Ekildi. Arkadaşı söz verdi ve gelmedi. Hatta gelmeyeceğini haber bile vermedi. Eğer ekilen bu kişi, kendisine güvenle ilgili sıkıntılar yaşıyorsa neler olur o anda? Öncelikle, ekildiği için arkadaşına müthiş bir öfke duyar, onun canını acıtmak ve ondan intikam almak ister. Bunu neden yapar? Yalnız kaldığı için. Saçma mı geldi? Gelmesin. Tek sebebinin bu olduğunu söyleseydim saçma gelebilirdi. Ama ben söylemedim böyle bir şey. Devam ediyorum. Bu arkadaş yarı yolda bırakılmıştı. Ne hissediyor, ne düşünüyor şimdi? Sanki, “o an arkadaşı tarafından yarı yolda bırakıldığını bütün dünya aynı anda öğrenmiş ve karşısına geçip koro halinde karınlarını tutarak kendisine gülmek için son hazırlıkları gözden geçiriyorlarmış gibi“ gelir! Abartmıyorum. Bu arkadaş, o anda etrafında müsait bir yer varsa bu yere yumruğunu, ayağını, hatta göze alabilirse kafasını bile vurabilir! Sağı solu tekmeleyebilir. Çığlıklar atabilir. Ama bu dediklerimi çoğu zaman yapmaz, yapamaz. Neden? Nedeni şu: Eğer bu arkadaş yukarıda saydığım “çılgınlıkları“ yapacak olursa daha da yalnız kalacağını, herkesin ondan daha da iğreneceğini, iğrenmelerinin haklı sebepleri olduğunu, bu sebepleri onlara kendisinin vermiş olacağını çok iyi bilir! O yüzden çoğunlukla yapmaz. Yaptıkları şunlardır: “Sessiz kalıp içine içine ağlama“, “intikam yeminleri etme“, “yalnız kalmamanın yollarını düşünme“, “diğerlerinin nasıl hoşuna gidebileceğini düşünme“, “kendisini eken kişiyi başka bir zaman, bir bahaneyle bir yere davet edip gitmeme“ ve buna benzer bir sürü “gizli çılgınlıklar“!
Yalnız mı kaldınız? Ekildiniz mi? Terk mi edildiniz? Eskiden olsa, yani sosyal medyanın bu kadar yaygınlaşmadığı zamanlar, çeşitli plânlar yapıp yalnız kalmanıza sebep olanlardan intikam almaya çalışabilirdiniz. Yine yapabilirsiniz. Şimdi elinizde daha fazla imkân var. Yalnız olmadığınızı ispatlamak için bulduğunuz her şeye sarılabilirsiniz! Peki ama, bunu neden yapacaksınız? Yalnız olmak kötü bir şey mi bu kadar? Ne ki bu yalnızlık? Mesela, bir insan her anında yalnız ya da her anında “kalabalık“ olabilir mi? Yanınızda 20 kişilik bir arkadaş grubuyla, “sırf yalnız kalmamak için“ bir yere gitmek için plân yapsanız ama bu insanların arasında kendinizi mutlu hissetmeseniz, yine de yalnızlıktan kurtulmuş mu olursunuz? Buradaki fiziksel değil, manevi bir yalnızlık. 20 kişi var ama hiçbirinin kafa yapısı, dinledikleri müzikler, oynadıkları oyunlar, güldükleri şeyler, yaptıkları şakalar, hayat görüşleri size uymuyor! Sakın, “yalnızlıktan kaçmaya çalışmak“, “kendinizden kaçmaya çalışmak“ olmasın! Öyle. Kesinlikle öyle. İstediğiniz kadar itiraz edin, öyle. Çünkü, yanınızda birileri varken oyalanırsınız. Kendinizle baş başa kalmazsınız. Çünkü, mutlaka oyalanacak bir şeyler bulursunuz, bulurlar. İstemeseniz de bulurlar. Boş muhabbet eden, etraftakilere yalakalık yapan, şebeklik yapan, size laf atan, sizi ya da başkalarını küçük düşürmeye çalışıp kendisini göklere çıkartan, kendisine göre yaptığı güzel şeyleri allayıp pullayıp etrafa satan ve sayamayacağım kadar çok saçmalık yapan bir sürü “yalnız kalamayan yalnız“ bulursunuz! Herkes ilgi odağının kendisinin olmasını, bütün okların kendisini göstermesini ister. Modayı takip eder, filmleri ve dizileri takip eder, hiçbir şeyden geri kalmak istemez. Sınıfın en güzel kızını ya da erkeğini kendisinin nasıl tavladığını anlatmak ister. Öyle bir muhabbet yoksa da pusuda bekler ve küçücük bir fırsatta hemen kendisini sahneye çıkartır. Bütün bu yapılanlar, kabul görme isteğinin ürünleridir. Yalnızlıktan kaçmak, her zaman “kendinden kaçmak“tır! Kendisini olduğu gibi kabullenemeyen, kabullenemediği için sevemeyen, sevemediği için her türlü kötülüğü hak ediyormuş gibi düşünen, böyle düşündüğü için de “yalnız kalmamak için“ ne gerekiyorsa onu yapmaya çalışan, ne gerekiyorsa yaptıkça toplumun kurallarına daha da uyum sağlayan, toplumun kurallarına daha da uyum sağladıkça “yalnızlıktan kurtulduğunu düşünen“, yalnızlıktan kurtulduğunu düşünmesine rağmen aslında “kendisini bulmaktan“ kaçan, kendisinden kaçtıkça yine “kalabalıkların kucağına düşen“, kalabalıkların kucağına düştükçe kendisinin “daha güçlü olduğunu zanneden“ insanlardır kendilerinden kaçanlar!
Kaçtı, kaçıyor, kaçacak! Nereye kadar? Gece olup yatağa girene kadar! Tek başına yatağa girince yine anlıyor “aslında hep yalnız“ olduğunu! Ama anlayamadığı bir şey var. Sadece kendisi yalnız değil. Bunu anlayamıyor. “Yalnız kalamayan yalnızlar“ büyük bir topluluk. Ama kimse bunu kendine ve başkalarına itiraf edemiyor. İçlerinden biri, “Hey arkadaşlar, ‘yalnız kalabilen yalnızlar’ olmanın yolunu buldum!“ diye haykırsa, belki içlerinden bazıları “yalnızlığın sonsuz gücünü“ keşfedebilir, hissedebilir. Kendi başına bir şeyler yapmanın aslında göründüğü kadar kötü bir şey olmadığını, insanın “hem yalnız hem kalabalık“ olabileceğini anlayabilir. Ben anladım. Yazdıklarımdan bir şeyler anlayanlar da anlamayanlara anlatsın...