GÜNDEM

Terzilikten elektrikçiliğe… Raşit Çelik...

Raşit Çelik’le röportaja gittim. ‘Gel kızım, sor bakalım’ dedi. Gittim ama ben yılların elektrik malzemesi satan ve emekli olmuş bir çarşı esnafıyla röportaj yapacağım diye düşünürken, meğerse Raşit Çelik aslında terziymiş.

Ticaret yaparken elektrik malzemesi satmak zorunda kalmış ve sonra elektrikçi unvanını almış. Ticari hayatının uzun kısmını okuma yazma bilmeden geçirmiş. Uzun bir röportaj yaptık ve aralarda sık sık hep okumanın ve eğitimin öneminden bahsetti. Bir sürü insanı andık, Vehbi Şenoğlu, Mücteba Şallı gibi... Beni en çok etkileyen katır ile Camialan Köyü’nden Biga’ya taşınırken kavaklıktaki fırından aldığı bir somun ekmek hikayesi oldu. Yazabildiklerimi paylaşıyorum sizinle. Röportajı çözerken ağladığım yerler oldu. ‘Yok artık! Bu kadar mı yani?’ dediğim anlar oldu. Bu hikayeler bana o kadar çok şey katıyor ki paha biçilemez. Buyurun, siz de okuyun. Genç yaşlarda lokantayı merak edip bir defa giden ve yediği yemeğin parasını ödemek için 1 ay çalışan Raşit Çelik’in hikayesini…

“İŞE TERZİLİKLE BAŞLADIM”

Kaç yılında doğdunuz?

1944 yılının Mart ayında doğdum.

Elektrik malzemesi satışı işine ne zaman başladınız?

1968 yılında başladım. Ama ben ilk olarak terzilik yaptım. ilk mesleğim odur yani.

Nasıl yani, terzi miydiniz?

Evet, hatta 1 yıl dokumacılık yaptım, sonra dokumacılık bitince ne yapayım. Ben babamı bilmiyorum ama babalığım vardı. O beni teyzemin oğlunun yanına verdi. 1 sene verdi ama bana önce 50 kuruş haftalık verdiler orada. Sonra 1 liraya çıkardı ama babalığım dedi ki; ‘Bu, sana meslek öğretmiyor.” Kendisi de ustaydı. Vehbi Şenoğlu’nun babası da tuğlacıydı. Tanışıyorlardı. Başka türlü zaten ben Vehbi Şenoğlu’nun yanına giremezdim. O şekilde Vehbi Şenoğlu’nun yanına terzi çırağı olarak başladım. Bana ilk hafta 7,5 lira para verdi. Ben cebime parayı koydum ama çok para. Hem inanamadım, hem parayı bir türlü kabullenemedim. Bir dahaki haftaya kadar dokunmadım. Yine vermezse diye korktum. Daha önce çalıştığım yerden 7,5 katı para aldım 1 haftada. Zaten parayı anneme götürüyordum ama 1 hafta cebimde hiç dokunmadan tuttum parayı. Haftaya yine aldım 7,5 lira. O zaman dedim tamam, bu para benim. Gittim, anneme verdim. Bu şekilde 1964 yılına kadar Vehbi Şenoğlu’nun yanında çalıştım.

“USTAM SENİ PIRASAYA ÇAĞIRIYOR”

Nasıl geçti terzide çıraklık?

Ben Camialan doğumluyum. Oradan geldim. Okuma yazma dışında Türkçe bile az biliyordum. Daha işe gireli 1 yıl olmuş. O zaman belediye başkanı Mücteba Şallı ve provaya çağırılacak. Ustam Vehbi Şenoglu ‘Git, provaya çağır başkanı’ dedi. Dedi ama ben yanlış söylemeyeyim diye ‘prova, prova, prova’ diye diye giderken, benim prova oldu pırasa. Gittim evine. Kapıya gelince ‘Seni ustam pırasaya çağırıyor’ dedim. Bana hiçbir şey demedi. Dalga geçmedi. Gülmedi bile, ‘mahçup olmayayım’ diye. Dükkana geldi, yine hiç beni utandırmadı. Görgülü, anlayışlı, insan halinden anlayan birisiydi.

“BİR SOMUN EKMEK…”

Biga’ya nasıl geldiniz?

Katırlar vardı o zaman, onlarla taşındık. Biga’ya yürüyerek, eşyalarımızı katırlarla getirdik. Yine bir sabah namazında köyden çıkmışız, bir elimle katırı tutuyorum, bir elimde para. Kavaklıkta fırıncının önünde bana ekmek versin diye bekliyorum. 10 yaşındayım ve istemeyi bilmiyordum ya da korkuyordum. Kendisi anladı da bana bir somun ekmek verdi. Kavaklıktan Yeniceköy’e gidene kadar ben o bir somun ekmeği bitirdim. Para vermeyelim diye günlerce öyle gidip geldik. Odunları falan taşıyorduk, o kadar eşya zaten yok.

TOKALI GRİ AYAKKABI…

Çocuklukta kıyafet, ayakkabı alabiliyor muydu aileniz?

11 yaşındaydım. Tokalı gri bir ayakkabı aldılar. Yalınayak yürüdüm bir süre. Yerde çamur var, ayakkabım çamurlanmasın diye.  Çamur bitince giydim ayağıma ama yerde çamur bitmemiş demek ki, 10 adım attım yırtıldı ayakkabım. Çizgili fistan alırlardı ama çok az. Karda yalınayak gezerdim öyle. Nasıl ölmeden yaşadık bilmiyorum.

İlk ne zaman başladınız çalışmaya?

1959'da başladım.

Sonra ne oldu?

23 Mart'ta askere gittim. 1966'da da terhis oldum, geldim ve Nisan ayının ilk haftasında dükkan açtım.

“ASKERE GİDENE KADAR LOKANTAYA BİR KEZ GİRDİM”

Paranız var mıydı yani askerden geldiğinizde?

Şöyle söyleyeyim. Askere gidene kadar hayatımda 1 defa lokantaya gittim. O da lokanta gibi değil de bir çardak var. Onun altında satılıyor, özenmişim demek ki. Ama yemek isimlerini bilmiyorum ki. Ne deyip isteyeceğim? Cebimde 1 lira vardı. Kalanını anneme verirdim. Yanına oturdum tanıdığımın. O ne dediyse ben de onu dedim. Hesap tuttu 4,5 lira. Sonra çalışıp alınca ödedim. Biz de evde varlıklı değildik ama fasulye fasulye gibiydi, ekmek ekmek gibi, tadı tuzu vardı.

Terzi olarak mı açtınız dükkanı?

Evet, terzi olarak açtım. Arkadaşlarım başka yerlere gittiler ama annem ve babalığım çok yaşlıydı. Onları bırakamadım. Ama imkanları da o kadar yoktu ki… O kadar işte yani... Ben okur yazar da değildim. Dükkan açtım ama askerde 1 ay kadar geceleri öyle birkaç bir şey gösterdiler ama yoktu yani bilmiyordum okumayı yazmayı.

OKUMA YAZMA BİLMEDEN…

Nasıl yaptınız okuma yazma bilmeden?

Bildiğim kadarıyla müşterinin ismini yazıyordum ama soyadını yazamıyordum. Tanıyorduk zaten köyden gelenleri. E bir de mecburdum, başka şansım yoktu ki. Bir de zaman geçince açıp bakıyordum deftere. Kendi yazımı da okuyamıyordum. Parayı toplayıp mal almaya gidiyordum. Bana verilen zarfları hiç almıyordum. Bilmiyorum ki içinde ne yazıyor. 10 liraya aldığım malı 11 liraya veriyordum beni tercih etsinler diye. Uyarıyorlardı hep ama ne dediklerine kulak asmıyordum. Anlamıyordum da. Ne büyük cahillik.

Yanınızda çalışanlar var mıydı?

Tabi 2-3 tane çalışan da vardı. Onlarda parça başına çalışıyorlardı. Çok işimiz vardı, yetiştiremiyorduk. Bir de kimseyi çevirmiyordum, para veren veriyordu, vermeyen de işte olsun.

Nasıldı esnaflık eskiden Biga'da?

O zamanlar öğlen 12:00'de her yer kapanırdı. Zabıtalar düdük çalardı, kapatırdık. Çok çalışırdık gece yarılarına kadar.

Elektrik malzemesi satmak nereden çıktı?

Ne yapayım, yetmiyordu. Ticareti de bilmiyordum. Hem terzilik yapıp bir yandan da aynı yerde elektrik malzemesi satıyordum. 1966'dan 1980'e kadar böyle devam ettim. O zaman son 7 yıl hem terzilik hem de elektrik malzemesi satışı yaptım. Ben de bilmiyorum nasıl geçindim. Mesela bayram gelirdi, herkese parasını verirdim, dükkanda bana kalırdı örneğin 100 lira. Yetmez ki kasaptan alıyordum yarım kilo kıyma, et değil, et alamam. ‘Sonra verirsin’ derdi. Bakkaldan alıyordum o şekilde. E çocuklar var evde, istiyorum alayım bir şeyler. Bayramda parasız olmaz, çünkü cebimde param olması lazım. Bayramdan sonra ödüyorduk.

“ALLAH YARDIM ETTİ”

Bu dükkanı nasıl aldınız peki?

Aslında kavaklıkta küçük bir yerim vardı. Yeniceköy’de de kendime bir ev yaptım ama kaç senede yaptım. Hatırlamıyorum bile. Hatta bodrum tuğlalarını kendim yapmıştım. Tek güvencem oydu. Ev kazandırmaz ama dükkan kazandırır dedim. Ama ne kavaklıktaki yer satıldı, ne de Yeniceköy’deki ev. Niyetine girdim satılır diye, başladım. Dükkanda telefon vardı, mecbur kaldım onu sattım. O da baya para etti. Kalebodur ustası dayımın damadıydı, yevmiye ile çalışıyordu. Ben de harcını yapıp bırakıyordum ona. Piyasadaki ustaların çeyreğine çalıştı adamcağız. Diyordum belki biter ama içinde çalışmak nasip olur mu acaba? Arsa payına daire de verdim, 2 tane üst kattan. Ama mukavele yok, sözle verdim. Ama parayı aldım tabi. Bana dediler ki burada para bulmuşum ben. Bitti ama ben diyorum ki bunu bana Allah nasip etti.  İnanamadım yani bittiğine. Gerçekten böyle nasip olacakmış işte. Sonra tabi işlerim de değişmeye başladı. Çalışıyordum çok, Allah da yardımcım oldu hep.

Siz hiç elektrik işiyle ilgilendiniz mi kendiniz?

Hayır, ben sadece malzeme satışı yaptım. Daktilo ile fatura yazmışlar, bakıyorum kutunun üstünde yazanlardan, faturadaki malzemeyi bile bulamıyordum. Ama kendimi zorluyordum. Bir de kasada param varsa malzemeci gelince hep ürün alırdım. Kasada durmasın, dükkanda mal olsun diye. Akşam evde yemek yemekte zorluk çekiyordum yorgunluktan. Şimdi düşününce ben kendime zulüm etmişim.  Sonraları tabi çalışanlar oldu ama ben parça sattım. Kendilerine çalışan elektrikçilere falan malzeme satışı yaptım. Onlar da iyi insanlardı sağ olsunlar. Elektrik tesisatı işi yapmadım. Ama malzemeyi biliyordum. Nerede, ne kullanılır tabi onlar konusunda zamanla uzmanlaştım. İçime yatmayan bir ürünü asla satmadım. Olmaz, doğru olmaz çünkü. Bana elektrikçi diyorlardı, ben de diyordum ‘yahu benim her yerim elektrik olsa ne olur’ diye. Öyle biliyordu insanlar tabi.

Çocukları nasıl büyüttünüz?

Zor ama orada da Allah bana yardım etti. Valla bugün olsa o kadar şansa büyümez. Ateşlenirler öyle gece falan kalkamazdık. Para yok, doktora götüremiyorduk. Sadece eczaneden ilaç alırdık. Eczacı kalfalarına çok güvenirdim. Doktor gibi bilirlerdi her şeyi. 3 oğlum bir de kızım var. Büyüdüler şükürler olsun.

“OKU BE KARDEŞİM”

Okuma yazma ne oldu sonra?

Her şeyi öğreniyor insan... 58 yaşında da Kur'an okumayı öğrendim. Eğitim çok önemli, çok severim okuyan insanı. Ne olursan ol ama oku be kardeşim.

Sağlığınız nasıl?

Siyatik çıktı bir ara. Ama küçükken de nefes alırken falan iç organlarım acırdı. Sonra annem bana yünden kazak ördü, geçti o acılarım. Sonra astıma yakalandım. Mustafa Ulusakarya vardı, dahiliyede doktor vardı, ona giderdim. Sonra şifacı vardı, bitkilerden şifa yapan birisi. Ona gittim. 150 günlük bir tedavi ama tariflere uyuyorum, hazırlıyorum hep. Sonra geçti astımım. Sonra da şekerim çıktı. Ama sülalemde var şeker, ablalarımda da var. Bir ara kansızlık oldu falan, genç değiliz. Olacak ama ben az yerim, doymadan kalkarım. Hatta bir hikaye duymuştum. Her pilav yediğimde 1 tane pirinç tanesi bıraksam tabakta, bir süre sonra 36 ton pirinç yapar diye anlatıyordu birisi. Hanıma da söylüyorum hep bunu. Tabağımda asla bırakmam sıyırırım. Ama fazlası artık bizim için intihar, buldum diye yenmez. Ben Adnan Girgin'i hiçbir profesöre değişmem. Ben ona güveniyorum, insan halinden anlıyor. Ben de dikkatli yaşıyorum.

Hayatınızda her şey Mart ayında olmuş.

Evet, var bir hayır herhalde onda da. Doğumum Mart, askere Mart'ta gittim. Dükkanı Mart’tan sonra Nisan’ın ilk haftasında açtım ve Mart'ta evlendim.

Ne zaman oğlunuza bıraktınız dükkanı?

2017-2018 yıllarında bıraktım. Ama buradan maaşım var.

Hala her gün dükkana geliyor musunuz?

1,5 km yol yürüyorum her sabah buraya gelmek için. Yürümem lazım sağlığım için. Ama bazen günde 2 defa bile geldiğim oluyor. Canım sıkılıyor, ne yapayım bütün gün.

Burasını oğlunuz işletiyor, Emre Çelik. Onu nasıl görüyorsunuz?

Valla ben onun çeyreği kadar ticaret yapamadım. Kafam onun kadar çalışmıyordu yani. Güzel beğeniyorum.

(Röportaj: Çiğdem Özden Demiray)