Eski dönemlerde var olmayan insan davranışları, sonraki dönemlerde ortaya çıkmaya ve insanların yaşamlarını kökten değiştirmeye başlamıştır.
Günümüz dünyasında insanların birbirleriyle iletişim kurma, olaylara tepki verme, yaşamlarını idame ettirme, alışverişte bulunma ve daha sayamayacağımız kadar çok sayıdaki davranış ve düşünüş biçimleri eski dönemlere nazaran oldukça büyük bir değişim ve dönüşüm geçirmiştir. Eski dönemlerde var olmayan insan davranışları, sonraki dönemlerde ortaya çıkmaya ve insanların yaşamlarını kökten değiştirmeye başlamıştır.
Yeni yaşayış biçimleri, devlet yapılanmaları, alışveriş biçimleri, iletişim araçları ve alışkanlıklar ortaya çıkmıştır. Günümüze yaklaştıkça, insanların birbirleriyle iletişim kurma olanaklarının da oldukça geliştiğini görürüz. Eski dönemlerde insanların bir yerden bir yere gitmesi, iki insanın birbiriyle iletişim kurması, devletler arası ilişki kurma biçimleri, üretim biçimleri oldukça farklıydı. Günümüze baktığımızda bunun daha farklı olduğunu görüyoruz. Kısacası, neredeyse her şey “küresel“ hale geldi. Peki “küresel hale geldi“ ne demek? “Küresel hale geldi“ demek, en temel anlamıyla, dünyada yaşayan insanların birbiriyle ilişki kurma biçimlerinin kolaylaşması demektir. Bu durumun ortaya çıkmasında en temel öneme sahip alanlardan birisi iletişim alanındaki gelişmelerdir. Sizin de bildiğiniz gibi, günümüzde Türkiye’nin ya da dünyanın bir ucundaki insanlarla telefon, internet gibi imkânlar sayesinde kolaylıkla iletişim kurabiliyoruz. İstediğimiz alışveriş sitesinden istediğimiz ürünü sipariş edebiliyoruz. Birçok işimizi internet üzerinden halledebiliyoruz. ‘Gerekli şartları’ yerine getirdiğimiz takdirde başka bir ülkeye rahatlıkla yolculuk edebiliyoruz. Yani her şey daha “akışkan“ bir hale geldi. Mallar, bilgiler ve insanlar dünyanın herhangi bir yerinde kolaylıkla dolaşıma girebilmektedir. Kolaylıkla dolaşıma girme özelliğine sadece yukarıda saydığımız şeyler dahil değildir. Son günlerde yakından takip ettiğimiz, daha doğrusu takip etmek zorunda kaldığımız “koronavirüs“ de yukarıda saydığımız olanaklara sahiptir. O da rahatlıkla bir yerden bir yere hareket edebilmekte ve insanların yaşamlarını etkileyebilme olanağına sahip olmaktadır. Koronavirüs, hepimizin yakından şahit olduğu üzere, dünyanın belli bir bölgesini değil; dünyanın genelini tehdit eder hale gelmiştir. Sosyal hayata, ticarete, eğitime darbe vurmuştur ve daha da büyük darbe vurma potansiyeline sahiptir. ‘Küresel sistemin yönetilmesinde söz sahibi olanlar’ bu darbelerin etkisini azaltabilmek amacıyla, yıllardan beri uygulamaya çalıştıkları ve uygulama noktasında başarı sağladıkları “e-ticaret, e-eğitim“ ve sosyal medya gibi temel ortamları kullanarak yeni bir “yaşam biçimi“ kurmaya çalışmaktadırlar. En büyük korkuları “küresel kapitalist sistemin“ zarar görmesi olduğu için, sistemin zarar görmemesi adına ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışmaktadırlar. Kapitalist sistemin temel mantığı “birileri köle olacak ki birileri efendi olsun“ mantığı üzerine kurulu olduğu için, küresel sistemi yöneten bu “para babaları“ ve onların “uzantıları“ çeşitli şirketlere, iş adamlarına para yardımı sağlama konusunda oldukça hevesli davranıyorlar. Ancak yardımlarını bünyesinde işçi çalıştıran kurumlara, işletmelere akıtmaktadırlar. İşçi sınıfından insanlara yönelik yardım yapmak gibi bir davranış içerisine girdiklerini görememekteyiz! Onların gözünde işçi sınıfı, sermaye sahibi insanların mallarını, fabrikalarını, paralarını emanet ettiği “bekçilerden“ başka bir şey değildir. Onların işçilerden istediği şey; sorun çıkarmadan işlerini yapmaları, az ücret almalarına rağmen ses çıkarmamaları, patronlarının mallarına zarar vermemeleri ve bu malları har vurup harman savurmamalarıdır! Yani kendi kişisel çıkarlarıdır! Ancak, şu anda çok açık bir şekilde şahit oluyoruz ki, sadece kendi çıkarını düşünen bu insanların mantığı aslında günümüzde geçersiz hale gelmeye başlamıştır. Zaten geçersizdi. Çünkü, bu sistemi ayakta tutan insanlar, emeklerini bu sermaye sahiplerine “satan daha doğrusu satmak zorunda bırakılan“ insanlardır. Yani işçilerdir. Bu para babaları ise bu gerçeği gizlemek için her yola başvurmuşlardır ve vurmaya da devam edeceklerdir.
Ancak görüyoruz ki, koronavirüs belli bir bölgeyi değil küresel sistemi tehdit etmektedir. “Nasılsa bana bulaşmaz“ diyen insanlara bile bulaştığına şahit olmaktayız. Dünyanın ileri gelen ülkeleri koronavirüs ile mücadele etmek için birbirlerinden yardım talep etmektedirler. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın“ tavrı iflas etmektedir. Normal şartlarda Avrupa birliği, IMF gibi yapılanmalar dünyadaki diğer ülkelerinin ekonomisine, yönetimine karışmak için sürekli fırsat kolluyordu. Bu karışma eylemi onların kendi çıkarları için yaptıkları bir şeydi. Ne gariptir ki, “Küresel“ hale getirdikleri her şey, şimdi onları yeniden diğer ülkelerin işlerine karışmaya zorluyor. Neden zorluyor? Çünkü, onlar dünyaya barış, mutluluk ve demokrasi(!) getirdiklerini her fırsatta dile getiriyorlardı. Şimdi geride durup hiçbir şeye müdahale etmezlerse nereden kalacak onların kurtarıcı(!) rolü.
Peki biz ne yapacağız? Biz derken, öncelikle Türkiye’yi, sonrasında da dünyada yaşayan bütün insanları kastediyorum. Ne yapacağız? Asya, Afrika, Avrupa, Avustralya, Kuzey Amerika, Güney Amerika, Antartika fark etmeksizin nerede “sadece“ kendi çıkarını düşünen ve bu çıkarını korumak için diğer insanları sömürmeye, sömürgeleştirmeye çalışan insan varsa onunla mücadele etmeliyiz. Aynı şekilde doğayı, hayvanları sadece kendi çıkarları doğrultusunda kullanan, talan eden; yer altı ve yer üstü kaynaklarını yine sadece kendi çıkarı için kullanmak için her yolu deneyenlere de karşı durmayı denemeliyiz! Üzerinde daha ne kadar yaşayacağımız belli olmayan şu dünyayı tarumar etmekten artık vazgeçmeliyiz. O halde gelin hayati soruyu yeniden soralım: “Küresel çıkar mı, kişisel çıkar mı?“