Gözetiminin gözetledikleri - 8
Yazı dizisinin önceki yazılarında, meseleyi anlatabilmem için gerekli olan noktalardan söz etmek için tarihte kısa yolculuklar yapmıştım. “Büyük kapatılma“ ile insanların bir yere kapatıldıklarından, “teknolojik kapatılma“ ile teknolojik aletlerin hayatımızı “daha görünür kıldıklarından, yani şeffaflaştırdıklarından“ söz etmiştim. Geçen yıl tüm dünyada etkisini göstermeye başlayan Koronavirüs ile birlikte de dünyada yaşayan tüm insanların “küresel kapatılma“ya maruz bırakıldıklarından ve bu vesileyle bütün insanların “teknolojik oyuncakları“ çok daha fazla kullanmaya başladıklarından söz etmiştim. Kullandıkça “dijital ayak izi“ bırakma sayımızın arttığından da söz etmiştim. Ardından, bu ‘iz’leri isteyerek mi, istemeyerek mi bıraktığımız meselesine değinmiştim. “Dijital faşizm ve dijital kölelik“ başlıklı yazımda da paylaştığımız bütün “dijital verilerin“ farklı çıkar grupları tarafından “farklı şekillerde“ ve “farklı amaçlar için“ kullanıldığından, bunun sonucunda da dijital faşizm ve dijital köleliğin ortaya çıktığından söz etmiştim. Şimdi, yazı dizisinin sonuna yaklaşırken, bir “komplo teorisi olmayan, ancak ‘ah keşke komplo teorisi olsa’ “ dedirtecek türden şeylerden bahsetmek istiyorum.
“Dijitalleşme“ dünya çapında neredeyse her yere uzandı. Her işlemimizi dijital sistemler üzerinden yapıyoruz. Kendimizle ilgili olarak dijital sistemlerde “neredeyse her konuda“ ‘dijital itiraf’larda bulunuyoruz. Çok sayıda veri paylaştığımız için bizimle ilgili bir “dijital kimlik“ oluşuyor. Artık kameralar bizi gördüğü zaman çok rahat bir şekilde “eşleştirme“ yapabiliyor. Mesela, “Bu geçen gün yere tüküren kişi“ ya da “Aaa, bak bak. Şu geçen gün birisini taciz eden kişi“ diyebiliyor. “Kim olduğumuz“ sistem tarafından, yani “yapay zeka“ tarafından hemen tespit edilebiliyor. Ancak Çin, bu meseleyi farklı bir noktaya götürmeye çalışıyor. Dünya genelindeki çoğu devlet, “kim olduğumuzu ve neler yaptığımızı“ zaten çok rahat bir şekilde gözetleyebiliyordu. Çin ise, daha da ileri gidip, “kim olmamız ve neler yapmamız gerektiğine“ dijital sistemleri kullanarak karar vermeye ve bu “karar“larını da bize uygulatmaya çalışıyor. Elbette bunu şimdilik sadece kendi ülkesinde “bazı pilot bölgelerde“ uygulamaya çalışıyor. Peki ama Çin bunu nasıl yapıyor?
Çin’in uygulamaya çalıştığı bu sistem farklı adlarla anılıyor. Ancak, biz bu sisteme “dijital sosyal puanlama sistemi“ diyebiliriz. Bu sistem, bazı kaynaklarda şu şekilde tarif ediliyor: “İlk kez 2009 yılında yerel bazda başlatılan ve 2014'te 8 firmayla ülke çapında devam eden uygulamayla vatandaşların para harcama alışkanlıkları, sosyal medya kullanımı, sokakta kurallara uyup uymadığına ilişkin bilgiler yapay zeka ve algoritmalarla takip edilerek puanlanıyor. Pekin hükümeti, Sosyal Kredi Sistemi ile işe alımlardan uçak bileti almaya kadar sosyal yaşamın pek çok alanını kişilerin puanlarına göre değerlendirecek. Bu yöntemle geçen yılın mayıs ayına kadar çeşitli kategorilerde kara listeye giren 26.82 milyon kişi uçağa, 5.96 milyon kişi ise yüksek hızlı trene binmekten men edildi. Sistemin daha işlevsel kullanılabilmesi için Çin hükümeti 176 milyon olan kamera sayısını bu yıl iki katına çıkarmayı düşünüyor.“*
Bu sistem; insanların “devletin istediği gibi davrandıkları takdirde“ puanlarının artacağını, “kendi kafalarına göre“ davrandıklarında da puanlarının azalacağını öngörüyor. Bu puan sistemini yerleştirebilmek için de yukarıda da değinildiği gibi 200 milyona yakın kamera kullanılıyor ve bu sayı iki katına çıkartılmak isteniyor. Aslında “özel alan“ ile “kamusal alan“ arasındaki fark da neredeyse gitgide ortadan kalkmış oluyor. “İnsanların her anı“ dijital teknolojilerle gözetlenmiş oluyor. Aslında, bütün yazı dizisi boyunca anlatmaya çalıştığım meselelerinin boyutunun ne kadar geniş olduğu da burada ortaya çıkıyor. Artık polis, asker gibi aktörleri kullanmaya gerek kalmadan “dijital sistemler“ eliyle insanların “yönetilmesi, yönlendirilmesi, kısıtlanması“ söz konusu oluyor. Bu sistemin diğer “sistem“den daha tehlikeli olduğu söylenebilir. Çünkü, artık “zaten az olan, hatta neredeyse olmayan itiraz etme hakkı“ belki de tamamen ortadan kalkmış olacak. “Puanın azaltılmasını gerektiren eylemler“ dijital sisteme tanımlandığı zaman, bu eylemleri yapan kişilerin “farkında olmasalar bile, daha doğrusu olmadan“ puanları azalmış olacak. Çünkü sistem, itiraz üzerine kurulu değil; “ödül-ceza“ üzerine kurulu. Devletin “onayladığı davranışları“ yapanlar için günlük hayatta çeşitli kolaylıklar sağlanacak; yapmayanlar ise, bu kolaylıklardan mahrum kalacak. Daha önceki yazılarımda “EDS (Elektronik denetim sistemi)“ yoluyla insanların “haberleri olmadan“ kendilerine ceza yazıldığından ve bu yazılan cezadan ‘sonradan’ haberdar olduklarından söz etmiştim.
Ancak, bence mesele çok daha derin. Biraz daha düşünelim. Toplumun herhangi bir kesiminden birilerinin “yönetimi ele geçirdiklerini“ düşünelim. “Yönetimde olan kişiler“; istihbarat örgütlerine, polise, askere, dijital sistemlere, daha doğrusu insanlarla ilgili bütün bilgilere sahip olmazlar mı? Olurlar. Diyelim ki bu kişiler “herhangi bir dine inanmıyor ve inananlara da nefretle bakıyor“ olsun. Sizce neler olur? Herhangi bir dine inanan ve bu dinin gereklerini yerine getirmeye çalışanların eylemlerini ‘dijital sistemi kullanarak’ “tehlikeli, puan azaltılmasını gerektiren, dışlanması gereken“ eylemler olarak sisteme tanımlarsa neler olur? Aynı zamanda, insanların bu duruma itiraz etme hakkının da ortadan kalktığını ve her şeye dijital sistemlerin karar verdiğini düşünelim. Kameralar, sizin “puan düşürücü eylemlerde“ bulunduğunuzu tespit ediyor ve puanınız ‘sizin haberiniz bile olmadan’ düşmüş oluyor. Puanınız azaldığı için ‘yapmak istediğiniz bazı şeyleri’ yapmaktan mahrum kalıyorsunuz ve bu duruma itiraz bile edemiyorsunuz. Çünkü, sistem puan üzerine kurulu! Puanın artacağı durumlar ’net bir şekilde’ sisteme tanımlanmış! Diğer yandan, ‘bir dine inanmama’ meselesinin tersini de düşünebiliriz. “Bir dine inanan ve yönetimde olanların“ diğer insanlar üzerinde neler yapabileceğini de düşünebiliriz!
Bazı insanlar, bu sistemin çok faydalı taraflarının da olabileceğini düşünüyorlar. “Toplumun düzenini bozan, insanların yaşam alanlarını taciz eden“ davranışların bu sistem sayesinde oldukça azalabileceğini söylüyorlar. Bu konuda yorum yapmıyorum, yorumu size bırakıyorum ve devam ediyorum. Siz bir düşünün bunu.
Bazı kaynaklarda**; insanların a,b,c,d sınıfı şeklinde sınıflandırılacağından, kişilerin kazandığı ya da kaybettiği puanlara göre bu sınıflardan birisine yerleştirileceğinden söz ediliyor. Bunun sonucunda da belli sınıfa ait olan insanların belli imkânlara daha rahat ulaşabileceğinden, bazılarının da daha zor ulaşabileceğinden söz ediliyor. Aynı kaynakta, insanların sadece devlet tarafından değil, “normal vatandaşlar tarafından da“ puanlanacağından söz ediliyor. Yani Çin, ülkeyi “koskoca bir oyun sahasına“ dönüştürecek de diyebiliriz. Bir başka kaynakta ***, “istenildiği şekilde davranan“ insanların görsellerinin herkesin görebileceği yerlerde “sergilenerek“ topluma “örnek insanlar olarak“ takdim edileceklerinden söz ediliyor. Yani, bir nevi istenildiği gibi davranan insanlar, diğer insanların da “istenildiği gibi davranmalarını sağlamak için“ rol model olarak kullanılacaklar. Tıpkı ilkokulda “yıldızlı pekiyi, kurdele“ gibi çocuksu uygulamalarda olduğu gibi!
Bu puanlama sistemi size tanıdık geldi mi? Aslında bu sistem pek de yeni sayılmaz. Uzun zamandır zaten insanlar sürekli ‘puanlanarak’ yaşıyorlar. Bankadan kredi çekmek ya da başka işlem yapmak isteyenlerin “puanlarına“ bakılıyor. “Kara listede olup olmadıklarına“ bakılıyor. Twitter, Instagram, Youtube gibi uygulamalarda paylaşılan fotoğraflar, videolar, gönderiler de “puanlanıyor“lar. En çok beğeniyi, yorumu alan gönderiler “en üstlere“, sosyal medya diliyle “trendlere“ çıkıyorlar ve böylece daha çok kişiye ulaşma ihtimali de artmış oluyor. Bir alışveriş yapıyorsunuz ve alışveriş sitesi size “Bize bir puan vermek ister misiniz?“ diye soruyor. Bir puan vermezseniz de bu konuda ısrar etmeye devam ediyor. Böylece ne oluyor; “toplum nezdinde kabul görmek isteyen, toplumdan dışlanmak istemeyen“ her insan, her şirket kendilerine “daha çok puan verilsin diye“ puanlarını yükseltmek için gereken eylemleri yerine getirmeye çalışıyorlar. Puanlarını arttıran eylemleri yerine getirmeyenler; “toplumdan dışlanmaya, öteki olarak görülmeye“ başlıyorlar. Böylece “tektipleştirilmiş“ bir toplum ortaya çıkıyor! Tıpkı “aşı olmak istemeyenlerin“ toplumdan dışlanmaya başladığı gibi. Tıpkı “HES kodu olmayanların“ belli yerlere sokulmadığı gibi. Tıpkı “Avrupa’nın uyguladığı aşı pasaportu uygulaması“nda olduğu gibi. Bu uygulamalar “toplum sağlığı“, “insanların güvenliği“ gibi sebeplerle yapıldığı için insanlar tarafından çok fazla tepki ile karşılanmıyor. Ancak Çin, yukarıda anlattığım sistemi doğrudan uyguluyor, daha doğrusu uygulamaya çalışıyor.
Bazı kaynaklara göre ****, bu puanlama sistemi, “Black Mirror“ adlı dizide de aynı şekilde işleniyor. Herkesin her an görülmesi ve insanları yönetenler tarafından belli davranış biçimlerinin insanlara benimsetilmeye çalışılması teması, George Orwell’ın ünlü “Bin Dokuz Yüz Seksen Dört“ adlı romanında da detaylı bir şekilde işleniyor.
Aslında, Çin’in yerleştirmeye çalıştığı bu sistemi sadece bir “dijital faşizm“ örneği olarak almak pek yeterli olmaz. Çin’in bu eylemini “dijital diktatörlüğe geçiş“ şeklinde tanımlamak daha yerinde olabilir. Peki ama bu sistem sadece Çin’in sınırları içerisinde mi kalacak, yoksa diğer ülkeler de bu sistemi yerleştirmeye çalışıyorlar mı ya da çalışacaklar mı? Bu “dijital diktatörlük“, insanlar tarafından nasıl karşılanacak? Bu sistemi yaygınlaştırmak isteyenler neler yapacak? Yaygınlaşmasını engellemek isteyenler neler yapacak? Bu tip “dijital diktatörlük uygulamalarına“ engel olmak için neler yapılabilir? Dijital teknolojilerin bütün olumsuz taraflarını bir kenara bırakıp onları sorgusuz sualsiz mi kullanacağız? Hem olumlu hem de olumsuz taraflarını göz önünde bulundurarak mı kullanacağız? Yoksa bütün dijital dijital teknolojileri kaldırıp çöpe mi atacağız? Bütün bunları yazı dizisinin ‘son yazısı’nda konuşalım...
** https://www.youtube.com/watch?v=aCCKEipg8aU
*** https://www.youtube.com/watch?v=PljUIRD8_Os
****https://webrazzi.com/2016/12/05/cinden-black-mirror-bolumu-gibi-bir-adim-sosyal-kredi-skoru/
Konu hakkında biraz daha detaylı bilgi edinmek isteyenler aşağıdaki bağlantılara göz atabilirler:
* https://www.birgun.net/haber/distopya-anlatisi-olarak-cin-1-319471
* https://www.birgun.net/haber/distopya-anlatisi-olarak-cin-2-sosyal-kredi-sistemi- 320436
* https://www.birgun.net/haber/distopya-anlatisi-olarak-cin-3-bireysel-kredibilite-324585
* https://www.birgun.net/haber/distopya-anlatisi-olarak-cin-5-lao-lai-kara-listesi-327203
* https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1109953
* https://www.evrensel.net/yazi/86032/bir-sosyal-puanlama-olarak-celisme-orani
* https://www.youtube.com/watch?v=PljUIRD8_Os
*