Hayata Bakışımız - 7
Hepimizin, sahip olduğu veya sahip olmak istediği şeyler vardır ve bunlar aynı değildir elbette. Aynı zamanda, hepimiz istediğimiz her şeye ulaşamayız. Elimizden gelen her şeyi yapsak bile bazen olmaz.
Hepimiz, her istediğimiz şeye sahip olamasak da, içimizden sahip olmak istediği şeylere “fazlasıyla sahip olan“ birileri vardır bir yerlerde. Kim midir onlar? Kim olacak, “paraya para demeyenler“ tabiki. Zenginler yani. Hani, isminin önüne sık sık “saygıdeğer“ ibaresi getirilenler. Aklınıza geldi mi birkaç tanesi? Tanıdık geldi mi? Etrafınızda bir yerlerde görmüşsünüzdür mutlaka, biraz daha düşünün isterseniz. “Herkesin sahip olmak isteyip de olamadığı şeylere“, sahip oldukları paracıklarıyla kolaylıkla sahip olabilenlerdir bunlar. Hatta, ‘içlerinden bazıları’, “herkesin sahip olmak isteyip de olamadığı şeylere“ o kadar çok sahiplerdir ki, “dünyayı beş dakika önce yaratmış, sonrasında da dinlenmek için dışarı çıkmış“ gibi yürürler. Şık elbiseleri vardır bunların. Pahalı arabaları vardır. Pahalı arabalarının şoförleri vardır bir de. Bu pahalı arabaların şoförleri, bu “saygıdeğer“ denilen insanları, onların istedikleri her yere, istedikleri her zaman diliminde itinayla götürürler. Sonrasında da, saygı gösterileri eşliğinde kapılarını açarlar her seferinde. “Yarı tanrı“ edasıyla gözlerindeki gözlüklerini çıkarıp bakarlar etraflarına “bakın ben geldim“ der gibi bunlar da. Boş yere “saygıdeğer“ denmez bunlara elbette. Etraflarında onlara “saygı gösteren“ o kadar çok insan vardır ki, kendiliğinden “saygıdeğer“ oluverirler bunlar. Saygı göstermeyenler de saygı göstermek “zorunda kalırlar“ bir süre sonra. Bu saygıdeğer(!) insanlar, bu kadar çok saygı gösterisine şahit olunca, bir süre sonra “yeni dünyalar yaratma ve yarattıktan sonra da dinlenme ihtiyacı“ hissederler. “Paraya sahip oldukları için“ olur bütün bunlar.
Bu insanlar, tek lafıyla “bir sürü kapı açma özelliği“ne sahiplerdir. Tek bir telefon. Evet. Sonrasında ise kapılar açılır, hem de ardına kadar. “Para her kapıyı açar“ sözü, her seferinde gözlerimizin önünde tescillenir. İçimizden ‘bazıları’, bu insanlara saygı duymazlar. Sadece “saygı gösterirler“. “Saygı duyuyormuş gibi“ yaparlar. Bazıları, ne saygı duyarlar ne de saygı gösterilerinde bulunurlar. Geri kalan ’bazıları’ da, hem saygı duyarlar hem de saygı gösterilerinde bulunurlar. İşte, “dünyayı beş dakika önce yaratmış, sonrasında da dinlenmek için dışarı çıkmış“ gibi yürüyen bu insanlar, kendilerine saygı gösteren insanları gördükçe, artık “yarı tanrılıktan“ tam tanrılığa terfi etmeyi hak ettiklerini düşünmeye başlarlar. Her şeyi yapabileceklerini düşünürler. Ama bir düşünsenize, bu insanlar belki de çok temel bir şeyin farkında değillerdir. Belki de bu insanların “paralarından başka hiçbir şeyi“ yoktur. Sadece paraları vardır. Sürekli zenginlikleriyle, güçleriyle anılırlar. İnsanlar, bu “yarı tanrı“ lara sadece zengin ve güçlüler diye saygı duyarlar ya da saygı gösterirler. Şimdi, içinizden bazıları, bu anlattıklarıma bakarak “züğürt tesellesi“, “zenginin malı züğürdün çenesini yorar“ gibi yakıştırmalarda bulunursunuz belki. Bunları söyleyenler de, ne hikmetse genellikle “züğürtler“ olurlar. Bu “züğürtlerden bazıları”, paraları olduğu için saygı değer sayılan insanlara o kadar özenirler, onların parayla kazandıkları bu saygıya o kadar çok “saygı duyarlar“ ki, ellerinden onlara özenmekten başka bir şey gelmez. Kabullenirler bu durumu. Zenginlik hayalleri kurmaya başlarlar; zenginlik hayalleri kurmayanları da “ahmak olmakla“ suçlarlar. “Para her kapıyı açar“ sözü, bu insanların gözlerinin önünde o kadar çok tescillenir ki, onlar da inanıverirler bu sözlere. Şimdi diyeceksiniz ki “para her kapıyı açmaz mı“ diyorsun yani? Yok, ben öyle demiyorum. “Açmak istediğiniz kapıya, kapıyı açma şeklinize, kapıyı açma amacınıza, anahtar görevi gören parayı elde etme yönteminize, o parayı nasıl kullandığınıza“ göre durum değişir diyorum. Benim sözlerim, emeğinden başka hiçbir şeyi olmadığı için bu “yarı tanrılıktan tam tanrılığa terfi etme yolunda olan ve saygı duyulduğu için saygıdeğer kabul edilenlere“ boyun bükmek zorunda kalan insanlara değil elbette. Benim sözlerim, “paranın her kapıyı açacağına yürekten inanan, bunun için de kendine olan saygısı başta olmak üzere diğer bütün şeylerden vazgeçmek gerektiği“ düşüncesini içselleştirmiş olanlara. Benim sözlerim, bunu sorgusuz sualsiz kabul etmiş olanlara. Paraya ulaşmak için saydamlaşarak görünmez hale gelenlere. Kendilerini “gönüllü bir şekilde“ kendilerini yarı tanrı zannedenlerin önüne paspas edenlere. Şimdi, belki yine içinizden bazıları “ama ne yapalım düzen bu“ diyecek! Düzen mi bu? Ne yani, düzen bu diye paranın kokusu nereden gelirse burnumuzu o tarafa mı çevireceğiz? Biz neden hayattayız o zaman! Ne işimiz var burada? Böyle düşünüyorsak, biz değil; bizim yerimize para yaşıyor demektir. Biz neden varız o zaman? Düzen nasıl olursa olsun o düzene ayak uyduracaksak biz neden varız? Yarın bir gün, tehdit, şantaj, tecavüz, şiddet, cinayet ve bunlara benzer birçok şey “düzen olursa“, bunlar “normal sayılmaya başlanırsa“ biz de “düzene uyacak mıyız“ yani? Bazı insanlar, yukarıda saydığım ve saymadığım birçok şeyi “düzen bu“ diyerek kabul etmiyor mu zaten? O zaman bir daha sorayım. Sırf zengin ve güçlü diye saygı duyulan ve saygı gösterilen insanların “ya sahip oldukları olmasaydı“? O zaman da onlara saygı gösterecek miydik? Bir soru daha sorayım. “Kendine saygı duyan ve bu düzene ayak uydurmayan“ insanların “şahsiyetleri“ olmasaydı ne olurdu? Onların da “ya sahip oldukları olmasaydı“ o zaman ne yapardık bir düşünün bakalım! Düşünelim bakalım...