Nedense, bu virüs meselesi başladığından beri, alınması gereken bütün tedbirler sürekli eğitim hayatı ve öğrencilerin durumu ile ilgili olacak şekilde konuşuluyor.
Günlerdir cevabının ne olacağı merak edilen ‘üniversitelerin yüz yüze eğitime başlayıp başlamayacağı’ sorusu nihayet cevabını buldu. Bilim kurulu, Yükseköğretim Kurumu’na, üniversitelerdeki eğitimin ‘uzaktan eğitim şeklinde’ devam etmesi gerektiği bilgisini içeren bir görüş bildirdi ve böylece üniversiteyi yeni kazanan ve halihazırda üniversite okuyan öğrencilerin kafalarındaki soru işaretleri azalmak yerine daha da artmış oldu! Hadi gelin, biz de bu mesele hakkında başka sorular soralım. Bakalım var olan soru işaretleri azalacak mı, yoksa onların yanına yenileri mi katılacak!
Evet, günlerdir merak ediliyordu bu sorunun cevabı. Bu cevabı aldıktan sonra rahatladık mı, rahatımız mı kaçtı, ne desem bilemedim. Nedense, bu virüs meselesi başladığından beri, alınması gereken bütün tedbirler sürekli eğitim hayatı ve öğrencilerin durumu ile ilgili olacak şekilde konuşuluyor. Türkiye’de ilk vakanın görülmesinden hemen sonra okullar tatil edildi ve uzaktan eğitime geçildi. Üniversiteye giriş sınavı önce ileri alındı, sonra geri alındı, sonra tekrar ileri alınıp alınmaması gerektiği konuşuldu durdu. Öğrenciler de hem virüsten hem de sınava girme telaşı içerisinde olduklarından dolayı bocalayıp durdular. Belirsizlikler içerisinde kıvranıp durdular. En sonunda da kararlaştırılan tarihte sınav yapıldı. Ama insan sormadan edemiyor, ülkede konuşulması ve çözüme ulaştırılması gereken birçok sorun varken neden eğitim meselesi bu kadar gündem oldu? Mesela, maske meselesi! Devlet, önce “size maske dağıtacağız“ dedi, sonra “gidip şuradan alacaksınız“ dedi. İnsanlar da “şuraya“ gittiler ve yine her zaman olduğu gibi uzun kuyruklar oluşturdular. Hani elinizi kolunuzu nereye koyacağınızı, nereye bakıp nereye bakmayacağınızı bilemediğiniz ‘uzun kuyruklar’ var ya, işte onlardan! Devlet, bir ara “evlere gelecek maskeler“ dedi. Bazıları “bize geldi“ dedi, bazıları “iki ay oldu, gelen giden yok“ dedi. Böylece insanların “hayallerini süsleyen maske“ tarih oldu. Devlet, en sonunda “size maske filan yok, herkes kendi maskesini kendisi alsın“ dedi. Biz de “tamam“ dedik, yolumuza devam ettik. İşten çıkarmalar, ücretsiz izne çıkartılanlar, faturalarını ödeyemeyenler oldu, oldu da oldu. İnsanlar bir ara korktular, dışarı çıkmadılar. Sokağa çıkma yasakları geldi. Bayramlar geldi geçti. İnsanların psikolojileri alt üst oldu. Sonra baktılar insanlar çok daraldı, biraz gevşetelim dediler, Sağlık Bakanı devreye girdi ve “ ’yeni normal’ hayata geçiyoruz“ dedi.
Sağlık Bakanı “yeni normal hayata geçiyoruz“ dedikten sonra, başlarda tedbirler alınıyor gibi oldu ama sonra çoğu meselede olduğu gibi tedbir meselesinde de sadece “mış gibi“ tavrı takınıldığı görüldü. Sanki virüs iş yerlerinde bulaşmıyormuş gibi çalışma hayatı son sürat işlemeye devam etti. Ee, insanlar işe nasıl gidecek, tabiki araçla! Başladı mı yine size uzun kuyruklar! Haa, bir de hayatımıza yeni bir kavram girdi. Nedir o? Tabiki “sosyal mesafe“! Bu kavramı duyunca “tamam ama, eskiden elimizi kolumuzu nereye koyamayacağımızı bilemiyorduk, şimdi nereye koyacağız“ diyenler oldu. Denildi ki, “ek seferler düzenlenecek“. Başka şeyler de denildi, edildi, dinlenildi, konuşuldu, ‘mış gibi’ yapıldı. Bütün bunlar oldu, bitti ve sonunda yaz geldi. Eee, bütün insanlar daraldı, vaka ve ölüm sayıları da azaldı! O zaman sıra neye geldi? “Yeni bir normal“ icat etmeye elbette! Ama bu ‘yeni normal’ sağlık için değil de ‘sermaye’ için icat edilmiş gibiydi! Düğünler yapılmaya başlandı ama “aman haa, girişlerde şunları bunları yapın“ diye de hatırlatıldı! Düğün salonu sahipleri rahat bir nefes aldı, kenara oturup yeniden ‘paralarını saymaya’ başladılar! Kafeler hemen açıldı ama birileri “virüs dirsekten bulaşıyormuş“ diye bir bilgi ortaya attı sanırım! Öyle ki, insanların bir kısmı maskelerini dirseklerine takmaya başladılar! Kıraathanelerden etrafa yayılan sonu bulmaz kahkahalar, bitmeyen “buraya iki çay, hayır üç oldu“ konulu siparişler, “sosyal mesafe de neymiş, bize bir şey olmaz“ konulu laf dalaşları, dip dibe oturup etrafa “canlı mobese“ vari atılan bakışlar yine her tarafımızı sardı! Askere gidenler de her zamanki gibi uzun kuyruklar oluşturdular, asker eğlenceleri yaptılar, “en büyük asker bizimki, hayır asıl bizimki“ konulu yarışlar yaptılar! Meyhaneler, barlar ‘yeni normale’ en çok sevinenler oldu belki de! İnsanlar o kadar çok sıkıldı, o kadar çok daraldı ki kendilerini bu mekanlarda buldular. Her zamanki gibi “sen benim kim olduğumu biliyor musun, ne bakıyorsun bana“ temalı laf dalaşlarından sosyal mesafeye uygun (!) büyük kavgalar çıktı. Havalar biraz daha ısındı ve bu kez sevinme sırası turizmcilere geldi! Sıkılan, daralan, patlamaya hazır hale gelen, “bir gideyim, denizden çıkıyor muyum bak gör“ benzeri meydan okumaları etrafa savuran insanlar ortaya çıktı. “Koronasız bir tatil“ için plajlara çizgiler, daireler çizildi ama denizin üstüne çizgiler çizilemediği için orası es geçildi! Plajlar doldu taştı. Sıkılanlar ferahladı. Sermaye sahipleri paralarını saymaya devam etti. Tatile gitmeyenler için diziler, filmler yapıldı. Ama setlerde de virüs bulaşmadığı(!) için, çekimler maskesiz ve “sosyal mesafe de neymiş“ mantığıyla sürdürüldü. Bir süre sonra da futbol maçları başladı. Tabi yine sıkılanları ferahlatmak için! Tam “orada da virüs yayılmıyormuş herhalde“ diyecekken, “şok şok, o futbolcunun corona testi pozitif çıktı“ konulu haberler ortalığa saçıldı ama okul meselesine benzemedi bu mesele. Kısa sürede halledildi ve maçlar “insan olan seyirciler olmadan“ “insan olan futbolcular“ tarafından oynanmaya başladı!
Evet, bütün bunlar ve çok daha fazlası oldu ve dün akşama geldik! Son dakika! Üniversiteler uzaktan eğitimle eğitim hayatına devam edecek! Hiçbir yerde insanlara bulaşmayan virüs; üniversite sıralarında, üniversite bahçelerinde bulaşmaya karar verdi ve uzaktan eğitime devam kararı alındı! “Yakından“ eğitemediğimiz öğrencileri “uzaktan“ eğitmeye karar verdik! Belki de öğrencilerimizi “yakından“ o kadar iyi eğittik ki bu yüzden “yakından yapabiliyorsak uzaktan da yapabiliriz, hatta daha iyisini yapabiliriz“ mantığıyla bu adımı attık! Belki de yıllardır devam eden “açıköğretim sınavları“ bizi böyle düşünmeye itti! Yatır parasını, ezberle soruları, al puanı! Yıllardır oluyorsa şimdi de olur diye düşündük, düşündük ama bir türlü “mış gibi“ yapmadan bir şeyleri yapmayı düşünmeyi düşünmedik! Bundan sonra düşünür müyüz? Bilmem, onu da zaman göstersin. Benden bu kadar. Kelimelerim tükenmedi ama belki de okuyanların sabrı tükenmiştir...