Hayata Bakışımız - 3
Hayatımız boyunca birçok olaya şahit oluyoruz. Bunlardan bazıları bizi mutlu ediyor; bazıları mutsuz ediyor. Çok emek verdiğimiz herhangi bir şeyden beklediğimiz sonucu alamayınca bu konu üzerine düşünme gereği hissettiğimiz bazı zamanlar oluyor. Neden böyle olduğunu, sonuca ulaşabilmek için elimizden gelen her şeyi yapmamıza rağmen neden başarısızlığa uğradığımızı ve istediğimizi alamadığımızı düşünüyoruz ve buradan dersler çıkarıyoruz, çıkarmaya çalışıyoruz. Bu ders çıkarma süreçlerinden çıkardığımız dersler ise kişilere göre değişkenlik gösterebiliyor.
Bu derslerden en çok öne çıkanlardan birisi de “sürece odaklanmak yerine sonuca odaklanmak“ oluyor. ‘Bazı insanlar’, geçmişte kafalarına taktıkları birçok meselenin kendilerine zarardan başka bir şey getirmediğini düşünmeye başlıyorlar ve hayata bakışlarını değiştiriyorlar. Etraflarını gözlemliyorlar ve bazı insanların meseleleri kendileri kadar kafalarına takmadıklarını görüyorlar. Onlar da diğerleri gibi yaşamaya çalışıyorlar. Birçok şeyi kafalarına takmamaya başlıyorlar. Hayata “sonuç odaklı“ bakmaya başlıyorlar. Sadece “neyi elde ettiklerine“ bakmaya başlıyorlar. Bir şeyi somut bir şekilde elde etmek istiyorlar. Sonuca giderken verilen emeği, düşünme süresini, sabrı bir kenara itmeye başlıyorlar. Bir süre sonra bu düşünme biçimi “hayat felsefeleri“ haline geliyor ve her şeye bu gözle bakmaya başlıyorlar. En küçük meseleleri bile sonuç odaklı düşünmeye başlıyorlar. Bir şeyin nasıl başladığından, devam ettiğinden çok “nasıl bittiğine“ bakmaya başlıyorlar. “Süreçten“ mutlu olmak yerine “sonuçtan“ mutlu olmaya çalışıyorlar. Bu bakış açısı hayatlarının her alanına sirayet etmeye başlıyor. Yemek yemek bile bir iş haline gelmeye başlıyor onlar için. Bir an önce halledilmesi gereken bir iş... Yemekten tat almak, yemek yapmak gibi şeyler gereksizleşmeye başlıyor. Arkadaşlarla edilen sohbetler de sonuca odaklı oluyor. “Sonuç getirmeyecek, hayata bakışlarına uymayan“ konuları konuşmamaya başlıyorlar. “Canlarını sıkan, meseleleri görmek istediklerinden başka türlü görmelerine neden olan her düşünceyi“ dışlamaya çalışıyorlar. Uzun yolculuklar da gereksiz hale geliyor onlar için. “Katlanılması gereken şeyler“ olarak görüyorlar onları da. Gidecekleri yere “bir an önce gidebilmek“ oluyor onların amaçları. Kitap okumak ve sorgulamak gibi şeyler de gereksizleşiyor. Çünkü kitap okuma işi bir “süreç“ işi. Bunu çok iyi biliyorlar. Kitap okurken bir sürü şeyle yüzleşmek zorunda kalacaklarını biliyorlar, belki de seziyorlar. Aynı şekilde, izlemek istedikleri filmin sonunu bir arkadaşları kendilerine söyleyince o filmi izleme hevesleri de kaçıyor. Çünkü onlar için asıl önemli olan filmin sonudur. Filmin kahramanlarının, filmin konusunun filmin sonuna nasıl bağlandığı onları ilgilendirmiyordur. Bu film mevzusu size de tanıdık geldi mi? Etrafınızda “filmin sonu nasıldı“ sorularını duyduğunuz oldu mu hiç? Siz hevesli hevesli filmi anlatırken; “ya boşver filmi, sonunda ne oldu sen onu söyle“ diyen arkadaşlarınız oldu mu? Belki de yukarıda verilen örneklerdeki gibi davranan birçok insan tanıyorsunuzdur! Belki de o kişi sizsinizdir!
Bu insanlar, bir işe ellerini attıklarında ve başarısız olduklarında “her şey boşunaymış, boşu boşuna uğraştım“ şeklinde yaklaşırlar meselelere. Belki de sonuç odaklı olduklarının en temel göstergesi budur! “Her şey boşu boşunaydı“ cümlesidir! Mesele bunlarla bitse iyi! Bu insanlardan bazıları daha da ileri giderler! Mesela “işe gireyim de nasıl girersem gireyim“, “para kazananayım da nasıl kazanırsam kazanayım“, “ evleneyim de kiminle evlenirsem evleneyim“, “ben mutlu olayım da kim mutsuz olursa olsun“, “birisi benim istediğimi yapsın, neden yaptığı önemli değil“ derler bunlardan “bazıları“. Sonuca odaklanmaya başladıkça ve böyle davranmaya alıştıkça birçok şeyi daha da boşvermeye, o şeylerin nasıl meydana geldiğine daha az dikkat etmeye başlarlar. Yaptıkları şeyleri “neden yaptıklarını“ ve “nasıl yaptıklarını“ daha da umarsamaz hale gelirler! “Zafere giden her yol mübahtır“ ve “sonuç alamıyorsak yapmaya gerek yok“ cümleleri pusulaları olur! Sonuçlarla ilgilenirler sadece, doğru; ama bir süre sonra “gerçek“ sonuçları da göremez olurlar. Böyle davranmaktan sıkıldıklarında bile sonuç odaklı davranmaktan kolay kolay kurtulamazlar. Moralleri bozuk olduğunda bile “sonuç odaklı“ düşünerek morallerini düzeltmeye çalışırlar! Rahatlamak için sigara içerler, içki içerler, alışveriş yaparlar! Bunlar, onları o anda rahatlatır, onlar böyle düşünürler. Süreci gözden geçirmek akıllarına gelmez. Süreci gözden geçirmek akıllarına geldiğinde, nerede yanlış yaptıklarını öğrenmek istediklerinde ve bunun için de bir kitaba başvurmaya karar verdiklerinde bile sonuca odaklı düşünürler! Giderler, “hap bilgiler“ veren kitaplar alırlar kendilerine. İsterler ki o kitabı okusunlar ve dünyaları değişsin! Sonra yine hatırlarlar kitap okumanın bir süreç, bir sabır işi olduğunu! Vazgeçerler belki de hemen okumaktan! Rahatlamak için bir yerlere gitmeye karar verdiklerinde bile sonuç odaklılıktan kurtulamazlar! Bir otomobile, bir motora ya da bir otobüse atlayıp bir yerlere gitmeyi düşünürler! “Gidecekleri yere bir an önce gidebilmek için“! Bisiklet gelmez akıllarına! Bisiklet de bir “süreç aracı“ dır çünkü. Onun için de belli bir sabır gerekir. Rüzgârdan yüzleri felç olur motorla “bir an önce gitmek istedikleri yere“ giderken ama yine de bisikletle o manzaraların tadını çıkararak gidecekleri yere yavaş yavaş gitmeyi düşünmezler, düşünemezler! Belki düşünemedikleri bir şey daha vardır! Belki de en önemli şey! “Odaklandıkları bütün sonuçların ‘kendi’ sonuçları olup olmadığı“! Bu sonuçların “başkalarının sonuçları olup olmadığı“! Bunu düşünmezler, düşünemezler! Çünkü “neden“ sorusunu zihinlerinden çıkaralı çok olmuştur...!