KÜLTÜR SANAT

Mor Salkımlı Konak’ın son sahibesi ile konuştuk…

2015 yılında Biga Belediyesi’nin satın aldığı ve restorasyonunun yapılarak yeniden açıldığı Mor Salkımlı Konak’ın açılış programında herkesin kendisinden bahsettiği Şükran Gönülhan hanımefendi ile Mor Salkımlı Konak’ı konuştuk.

Mor Salkımlı Konak’ı son günlerde hepimiz duyduk ve öğrendik. Belediye tarafından restorasyonu bitti ve derneklerin kullanması için tahsis edildi. Ben ise orada yaşamış bir kadının ve ailesinin hikayesini merak ettim. Orada büyümüş, o havayı solumuş ve tarihine hakim birisi bana sadece konağı değil, konağın mahallesini, komşularını kültürünü de anlatabilir diye düşündüm. Biraz araştırınca Melih Akyıl’ın akrabası olduğunu duydum ve kendisinden rica ettim Şükran hanımın iletişim bilgilerini. Buradan bir kez daha teşekkür ediyorum sayın Melih Akyıl’a. Gitmişken kendisinden de çok güzel tüyolar aldım, hatta ilk yanındayken aradım Şükran Hanım’ı.

Şükran hanımdan ise eskiden o mahallede kalabalık şekilde Boşnakların yaşadığını, konağın hanımının da yani annesinin de Boşnak olduğunu öğrendim. Biz genellikle Boşnakları börekleri ile tanırız ya hani, aslının sadece öyle değil yardımseverlikleri ve becerikli ellerinin savaş hastanesindeki askerlere kadar dokunduğunu öğrendim.

Şükran hanım bildiklerine annesinin anlattıklarından dolayı hakim ama kendisi de Sanat Tarihi mezunu, çok şık giyinen ve harika Türkçe konuşan bir hanımefendi. Ve incelik yaparak beni gazetemizin ofisinde ziyaret ederek paylaştı bildiklerini.

Konağın bahçesindeki kuyudan, yama ustası ananesine kadar aklımıza ne geldiyse konuştuk. Yarın için dünü önemseyen herkes buyursun okusun derim.

“BABAM MORS ALFABESİNİ KULLANIRDI”

Kaç doğumlusunuz?

“1951 doğumluyum.”

Biga'da mı doğdunuz?

“Babam postacıydı. Orhan Gonülhan adı. ‘Postacı Orhan’ derlerdi. Kendisi Bigalı fakat Diyarbakır'a görevli gitmiş, sonra Biga'da annemle evlenip görev için tekrar bir süre Diyarbakır'a gidince, orada doğmuşum. Sonra kısa sürelerde Kayseri, Ankara Hamdibey (Kardeşim orada dünyaya geldi)’de yaşadıktan sonra Biga'nın Karantı Köyü’ne gelmişiz. Ben dört yaşındayken de Biga'ya taşındık. Babam telgraf memuruydu, o zaman mors alfabesini kullanırdı. O zaman telefon falan yok tabi. Babam telgraf memurluğu yaptığı için yazıp gönderirdi ve her şeyi hemen ilk o duyardı. O dönemde Ersin Çuhacı’nın babası da postacıydı, aynı dönem çalıştı babamlar.”

İlk geldiğinizde nerede oturdunuz?

“Hacı Veli Camii’nin yanında küçük bir ev vardı, ilk orada oturduk.”

“BABAM 1964 YILINDA ALDI”

Sözü edilen Mor Salkımlı Konak’a ve konağın bulunduğu Boşnak mahallesine ne zaman ve nasıl taşındınız?

“Biz Mor Salkımlı Ev derdik. Babam 1964 yılında aldı orasını. Ertesi yıl bütçemiz kadar tadilat yapıp taşındık. Ve 2015 yılına kadar orada yaşadık. Size anlatacağım birçok şeyi annemden öğrendim. Çünkü babam o mahallenin değil eski yazlık Marmara sinemasının olduğu Doktor Muammer Kuralay'ın evinin olduğu sokakta (Dr. Muammer Kuralay amcamdır) büyümüş. Ama annem Boşnak mahallesini daha iyi biliyordu. O biraz daha yukarıda doğmuş. Osman Nuri Babi Sokak’la Avlan Sokak’ın birleştiği yerde bir çocuk parkı var. Onun üstündeki evde. Dolayısıyla o mahalledeki eski Boşnakları ve o çevredeki insanları tanırdı.”

MOR SALKIMLI EV’İN HİKAYESİ…

Konak nasıl size geçmiş? Yani daha önce kimler yaşamış?

“Avlan Sokak’ın köşesinde olan 3 katlı apartman ve bizim ev, birisi kadı olan diğeri de onun kardeşi veya arkadaşı olan kişiler tarafından yapılmış. Evler birbirinin ikiziydi. Sadece bizdeki cihannüma fazlaydı. Onların köşe çıkmalı şekildeydi. Ama evler birbirinin aynısıymış zamanında. Annemin anlattığına göre bizim demir korkuluklar düz, onlarınki bombeli ve daha güzelmiş. Mesela onların duvarlarında kalem işi çok şahane süslemeler varmış. Bizim eve yani Mor Salkımlı Ev’e gelince, evi yapanlar taşınmışlar. Bir kızları varmış ve o kız çok küçük yaşta ölmüş. Sahipleri üzüntülerinden orada yaşamaktan vazgeçmişler ve evi Nalça’ların babası Süleyman amcanın, amcasına satmışlar. Onlar ne kadar yaşadılar bilmiyorum. Evin girişinde ayakkabılığa girince iki tane bodrum var. O bodrumlardan birinde manda bakılmış eskiden. Evin bir oğlu varmış. O her sabah mandaların bakımını ve temizliğini yaparmış. Sonra Boşnak olan Kaçarlar lakaplı birisi almış evi. Kaçarlar da, şimdiki gözlükçü Nadir'in olduğu yerde manifatura dükkanları varmış. Çok varlıklı bir aileymiş onlar. Kalabalık bir aile olarak anne, baba, gelinleri ve kızı uzun bir süre orada yaşamışlar. Hatta çok yıllar sonra evin o zamanlar küçük olan çocuğu büyümüş, evlenmiş, torunları olmuş. Bizim eve geldi, ‘Evi torunlarıma gösterebilir miyim’ demişti. Biz de evi gezdirirken o da torunlarına hikayelerini anlatarak gezdirdi evi. Ailede sesi güzel birisi varmış. Birisi de ud çalıyormuş. Zaman zaman fasıl heyetleri yaparlarmış çatı katında. Sonra işleri bozulunca İstanbul'a gitmişler ve ev uzun süre kirada durmuş. Sonra satılığa çıkmış ve annem de mahallesini çok sevdiği için eve talip olmuşlar. Mor Salkımlı Ev’e o şekilde sahip olduk. Biraz tadilat yaptık sonra eve.”

Değişiklik yaptınız mı tadilatta?

“O zaman annem demişti, çıkma katın oraya o kadar çok karga girmiş ve yuva yapmış ki, bir at arabasından fazla çalı çırpı çıkardık, kargaların bıraktıklarını. Üst katta arka taraftaki mutfak olan yerle salondaki yerde tek yaptığımız değişiklik 2 camı tek cam haline getirdik.”

“1328 YILINDAN BU YANA…”

Konak kaç yaşında? Tam olarak biliyor musunuz?

“Ben çok iyi bilmiyorum ama cihannümada kapının kendi rengine çok yakın bir renkte yazıyordu. Yani evin yapılma tarihi mi, yoksa kapılar sonradan boyandı, onun tarihi m onu da bilmiyorum. Osmanlıca yazıyor, çok emin değilim ama 1328 yazıyormuş.”

Konak aileniz vefat edince sadece size mi kaldı?

“Hayır, kardeşim Mehmet Şükrü Gönülhan ve bana kaldı. Çanakkale’de yaşıyor kardeşim. Biz kardeşim ile birlikte karar verip sattık. Annem o zaman hayattaydı ama alzheimer olmuştu ve sürekli sobayı kurcalıyordu. Bu çok tehlikeliydi, o yüzden konaktan ayrıldık.”

“2015 YILINDA BELEDİYEYE SATILDI”

Kaç yılında sattınız konağı?

“2015 yılında Biga Belediyesi’ne sattık. O dönemde İsmail Işık başkandı. Ondan Önce Mehmet Özkan’a da iletmiştim satma isteğimi, ama olmadı. O evde yaşayamayacağımızı anladığım zaman, o sokağa ilişkin hep hayalim vardı. O sokağı eski Türk evlerinin olduğu bir sokağa dönüştürmek gibi. İlk başlarda bahsettiğimiz bizim evle ikiz şeklinde olan ev, o da çok bozulmuştu. Camları falan bir tadilat yaparlar, bizim eve benzetilebilir aslına uygun olarak, sokak da bu şekilde yaşatılabilir diye. Hatta o bizim evle ikiz yapıda olan evi son zamanda annemin teyzesi almış, Safiye Karakaş. Annem o evin içindeki süslemeleri çok iyi hatırlıyordu. İşte ben de derdim ‘tadilat yapılsa, belki duvarlardan boyanın altından o süslemeler çıkar, aslına uygun yaşatılır’ diye.”

Anneniz Boşnak, babanız da Boşnak mıydı?

“Annem Boşnak, Babam Manav’dı.”

“BİZİMKİLER BAYIRI BOSNA’YA BENZETİYORLARMIŞ”

Kimler yaşadı o mahallede ve sokakta?

“Bizim evin kapısına arkamızı döndüğümüzde, sol tarafta Sucukalar’dan bir aile vardı. Bizim bitişiğimizde annemin teyzesi, az önce bahsettiğim Safiye Karakaş oturuyordu. Avlan Sokak’ın öteki tarafına geçince, şimdi apartman olan yerde Orhan Ural vardı. İlköğretim müfettişiydi, onlar oturuyordu. Ondan sonraki 2 katlı tuğla ev, annemin halasının kızıyla evli olan Simaiş sülalesinden Mehmet Simaiş’in evindi. Ondan sonraki 3 ev de Sokullular’a aitti. Terzi Mehmet Sokullu var. Onların babalarının eviydi. Ondan sonra 2 ev, amcalarının evi, yine Sokullulara’ ait. Ondan sonraki ev Abdi Çavuşların eviydi. Sonra ananem Ayşe Babi’nin evi, köşedeki ev de ananemin küçük erkek kardeşi şimdiki Mesut Okyay’ın dedesi olan Eyüp Okyay’a aitti. Tan Sokak o şekilde ve bu kişiler hep Boşnak’tı. Sarı Camii’den ileriye doğru Kuyulu Sokak’ın oraları hep Boşnak’mış. Dubaalan’dan Bademlik’e doğru giden hep oralar Boşnak’mış. Hatta bizimkilerden önce gelen Boşnaklar da varmış. Onlar Avlan Sokak’ın üst kısımlarında huzur evine doğru giden yerde oturuyorlarmış. Oralarda çok güzel bahçeleri varmış. Bizimkilerin oralardan ev almalarının sebebi, bayırı Bosna’ya benzetiyorlarmış. Tercih etmelerinin sebebi oymuş yani.”

“OSMAN NURİ BABİ DAYIM”

‘Aneannem Ayşe Babi’ deniniz. Osman Nuri Babi neyiniz oluyor?

“Annemler 7 kardeş. Osman Nuri Babi de annemin abisi oluyor. Dayım yani.”

Amcanız da Belediye başkanıydı, değil mi?

“Evet, Muammer Kuralay amcamdı. O da belediye başkanıydı.”

BOSNA’DAN BİGA’YA ZORLU YOLCULUK…

Bosna’dan Türkiye’ye gelme hikayesini biliyor musunuz dedelerinizin?

“Annemin büyük dedesi gelmiş önce. İstanbul, Bursa gezmiş, Biga’ya gelmiş ve Biga’daki Boşnaklar onu çok iyi ağırlamışlar ve bahsettiğim Mesut Okyay’ın dedesinin sahip olduğu evi olan yeri dedemiz almış. Sonra Bosna’ya gidip ‘Türkiye’den ev aldım. Oraya gidiyoruz’ deyince ninem yani eşi çok ağlamış. Hatta gemiyle gelmişler. Yolculuk çok uzun sürmüş. Ninem hamileymiş ve gemide çocuğunu düşürmüş ve bebeği denize atmışlar.”

“DÜZELTİLMESİ LAZIM”

Mor Salkımlı Konak ile ilgili başka aklınızda kalan neler var?

“Ev çok serin olur, kışın soğuk, yazın da serin olurdu ama sobayla çok çabuk ısınırdı. Ve en önemli şeylerden birisi de biz depremde yatağımızdan hiç kalkmazdık. Hafif sallanır ve çıtırdar, o kadar. Hiç öyle hissetmezsiniz. Aşırı güvenilir bir bina. O konuda yapılış özelliklerinden kaynaklanıyor tabi. Mesela korunması gereken 2 önemli şey var. Birincisi çatı çatının akmaması lazım. Diğeri ise şimdi bahçeyi yükseltmişler, yoğun yağmur yağdığında yaprak vb. bir şey rögarı tıkarsa suyun içeri dolma tehlikesi var. Düzetilmesi lazım. Sucuka Ahmet’in video röportajı vardı YouTube’de. İbrahim Dizman ve İsmail Şen’in yaptığı. Biga’ya elektriğin geldiğini anlatan. Orada bahsedilen Rus mühendis vardı. Bizim de evin elektriğini onun yaptığını söylerdi annem. Bir de karşımıza Danişment Köyü’nden taşınmış komşularımız vardı. Komşumuzun çok yaşlı annesi vardı. O derdi, ‘Aman kızım. Bu ağaç olmasa ben bu mahallede evin yolunu bulamam’ diye.”

“HER SABAH SAVAŞ HASTANESİ’NE…”

Zamanında savaş hastanesi varmış ve orasıyla ilgili bir anınız olduğu tüyosu aldım. Benimle paylaşır mısınız?

“Tabi eskiden Hamdibey Okulu’nun olduğu yerde savaş hastanesi vardı. Anneannem, teyzem ve birkaç kişi sabahları erkenden kalkar, birer tepsi börek ya da koca bir tencere çorba yapıp hemen savaş hastanesine götürüyorlarmış. Oradan yaralıların veya hastanede yatanların çamaşırlarını alıp evde kazanlarda yıkayıp, kurutup ve yamalar yaparlarmış. Bunları yaparken de anneannem ve teyzemin birinin 7, diğerinin 9 tane çocuğu vardı. Anneannem müthiş bir yama ustasıydı. Bir tane peşkir vardı, neden saklamadım onu, çok pişmanım. O peşkirin üzerinde 20’ye yakın yama vardı ve sanat eseri gibiydi. Konu komşu da yardım edermiş, birlikte yıkayıp, kurutup ve yamayıp tekrar yemek yapılıp hastaneye çamaşırlarla birlikte yemeklerini de götürürlermiş.”

“BİZİM İÇİN GURUR VERİCİ”

Ne kadar gurur verici sizin için?

“Ben inanılmaz gururlu ve mutluyum. Bugün nefes alıyorsak, o askerler sayesinde. Ve ailemi anlatırken bu şekilde anlatmak ayrıca onur verici.”

Sizin eğitiminiz nedir?

“İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi mezunuyum. Kısa bir süre çalıştım. Sonra devam etmedim.”

Çocuğunuz var mı?

“Evet, bir kızım var, İngiltere’de yaşıyor.”

“SATMAK ZORUNDA KALDIK”

Kızınız demedi mi ‘Anne neden bu evi sattın?’ diye…

“Yapılacak bir şey yoktu. Aksi taktirde boş kalınca, metruk binaların başına gelenleri biliyorsunuz. Biz annemin sağlık durumundan dolayı, orada yaşayabilecek durumda değildik. Ben odadan dışarıya çıktığım anda annem sobayı kurcalamaya başlıyor, kapaklarını falan açıyordu. İçerisi inanılmaz sıcak olurdu o zamanlar. Korktum yangın çıkabilir, bir sürü şey olabilirdi.”

“O AĞACIN KORUNMASI GEREKİYOR”

Mor Salkımlı Konak ismini siz mi koydunuz?

“Bundan birkaç yıl önceydi sanırım. Tam hatırlamıyorum. Biga’nın evleriyle ilgi bir sergi yapılmıştı. Bizim evin de fotoğraflarını çekmişler ve Mor Salkımlı Ev demişler. Tabi ki evin en büyük esprisi o mor salkım ağacının orada olması. Kızım da önceleri derdi, ‘anne bu ağaç evin vazosu gibi’ diye. İlkbaharda çiçekleri açar, mosmor… Bütün mahalle mis gibi kokar, ama baktım da çürük ve yara oluşmuş ağaçta. Hatta sanki bana küsmüş dedim, üzüldüm. Ona bakılması gerekiyor. Çünkü o ağaç orada ölürse, evin isminin ve mimarisinin bir esprisi kalmayacak. Çok korunması gerekiyor.”

MOR SALKIMLI KONAK’IN BAHÇESİ

Mor Salkımlı Konak’ın bahçesinde neler vardı, anlatır mısınız?

“Yandaki ikizi dediğim ev ile arka taraftaki kuyu tam sınırda ve her iki tarafın da arazisinde yer alıyordu. Yani yarısı onlarda yarısı bizdeydi. Ortak kullanırdık ve suyu çok tatlıydı. Çok uzun zaman kullandık. Hatta son zamanlarda dalgıç pompa atmıştık ve o şekilde su çekerdik. Mahallede ne zaman su kesilse herkes bizden su alırdı. Bir de çok lezzetli bir erik ağacımız, nar ağacımız vardı, ortada, şimdi zeytinin olduğu yerdeki göbek çok daha büyük ve öne doğruydu. Ve yine sol tarafta çiçekliğimiz vardı. Çok güzel çiçekler olurdu. Kapının hemen girişinde. Kaybetmiş olmaktan çok üzüntü duyduğum ve bir daha hiçbir yerde rastlamadığım açmayan gonca gül vardı. Açmazdı, gonca olarak yaşardı. O kurudu. Yine bahçe kapısının dibinde annem asma yetiştirmişti. Çardak vardı ve yine mutfak kapısının yanında hanımeli ve gül vardı.”

(Röportaj: Çiğdem Özden Demiray)