Hayata Bakışımız - 8
Aynı ile benzer aynı mıdır, yoksa benzer midir? Benzer dediğimiz şeylere aynı diyorsak, aynı dediğimiz şeylere de benzer mi deriz? Durun durun. Durmazsak, hem sizin kafanız hem de benim kafam karışacak ve işin içinden çıkamayacağız. İşi içinden çıkılmaz hale getirmeden, biraz daha basit düşünerek işe başlayalım.
Sizce, etrafımızda benzer özelliklere sahip şeyler gördüğümüz zaman ne düşünüyoruz? Onları görünce hemen “aaa, bak diğerinin aynısı“ mı diyoruz; yoksa “diğerine benziyor sadece“ diye düşünüp yolumuza devam mı ediyoruz? ‘Aynı’ ile ‘benzer’ in farklı olmadığını mı düşünüyoruz acaba? Nasıl, böyle daha açık oldu değil mi? O zaman devam edelim. Hayatımızda sayamayacağımız kadar deneyim yaşadık şimdiye kadar değil mi? Hepsinden kendimize göre dersler çıkarmaya çalıştık. Bu dersleri biriktirdik biriktirdik ve sonunda ortaya şu anda sahip olduğumuz ‘düşünce yapımız’ çıktı. Şu anda içinde bulunduğumuz anı da bu düşünce yapımız ışığında yaşamaya çalışıyoruz. Mesela, geçmişte birçok iş yerinde çalıştık ve buralarda ‘benzer’ sorunlar yaşayarak işimizden ayrıldık. Bundan sonraki iş yerlerimiz için de “bütün iş yerleri aynı“ diye düşünmeye başladık. Doğru, bütün iş yerleri birbirine ‘benzer’ ama sırf birbirine benzer diye hepsine ‘aynı’ demek sizce ne kadar mantıklı? Şimdiye kadar birçok erkek ve kadın tanıdık. Bu insanlarla yaşadığımız ilişkilerden olumlu ve olumsuz diyebileceğimiz dersler çıkardık. Bu derslere baktığımız zaman en göze çarpanı “bütün erkekler aynı“ ya da “bütün kadınlar aynı“ dersi olmuş gibi. Sizce de öyle değil mi? Siz de, şimdiye kadar “siz kadınlar hepiniz aynısınız“, “hayır, asıl siz erkekler hepiniz aynısınız“ şeklinde birçok cümle duymuşsunuzdur. Bu cümleler, erkeklerin ve kadınların iki gözü, iki ayağı, iki eli, bir burnu var diye söylenmiyor elbette. Daha başka şeylere gönderme yaparak söyleniyor. Mesela, kadınların ‘bazıları’ erkekleri tanımlarken en çok “öküz“ kelimesini kullanıyor. Bazen “odun“ da dedikleri oluyor tabi. Erkekler de kadınları tanımlarken genellikle “yılan“ ve “şeytan“ kelimelerini kullanıyor. Herkes birini bir şeye benzetiyor, bir sınıfa sokuyor. Bir kadına nazik davranmadınız mı? Evet, buyrun sizi “öküz“ kategorisine alalım. Bir erkeğe yalan mı söylediniz? Sizi de “yılan“ kategorisine alıyoruz. Evet, herkes yerini aldıysa devam edelim. Bir dakika! Öküz ve yılanlar ne oldu? Bütün erkekler öküz, bütün kadınlar da yılan olarak mı kalacak yani? Peki öküz ve yılanın kabahati neydi? Bir şey daha var. Mesela hangi hareketi, ne kadar süreyle, nasıl yaparsak bu kategorilere girmeye “hak kazanacağız“? Kim sokuşturacak bizi bu kategorilere? Tek bir kişi mi karar verecek buna; yoksa herhangi bir topluluk mu var buna karar verecek? Bu kategorilere birilerini yerleştirirken herkesin kullandığı mantık aynı mı? Sen buraya, sen şuraya, sırayı bozmadan sen de şuraya geç; hayır hayır oraya, sana diyorum evet sana! Evet, hep böyle yapıyoruz. Önce “genelliyoruz“, sonra “indirgiyoruz“! Bu iki mantık, aslında yapışık ikiz gibi fark ettiyseniz. Birçok deneyim yaşıyoruz ve sonra “eh yeter artık, genelleyebilirim“ diye düşünmeye başlıyoruz! Ne kadar ‘genellersek’ o kadar ‘indirgiyoruz’ ! E tamam da, karşımıza çıkan diğer insanlar hakkında bu iki “yapışık ikiz gibi olan“ mantığı kullanarak ne kadar doğru bir şekilde karar verebiliriz ki? Her şeyi “genellersek“, genellemenin dışında kalmayı hak edenlere nasıl yer kalır?
Bu iki mantığı bir arada kullanınca, “aynı“ ve “benzer“ kelimelerinin birbirinden “farkı“ kalmıyor gibi değil mi? Aradaki ayrıntılar önemini yitiriyor. Diyelim ki, ilk başlarda iyi anlaşamadığımız birisi var. Ancak bir yandan da, zaman geçtikçe bu kişiyle daha iyi anlaşabilirmişiz gibi bir his var içimizde. Ancak bütün bunların yanında da, zihnimizde “gün gelir bütün insanlar gerçek yüzünü gösterir“ gibi bir genelleyici düşünce var. Ne olur tahmin edin! Ne olacak, büyük ihtimalle bu ‘genelleyici’ mantığımız devreye girecek ve muhtemel bir dostluğu daha filizlenmeden koparıp atacak. Geçmiş olsun! Bütün insanların aynı olduğunu mu düşünüyorsunuz? Tekrar geçmiş olsun!
Bu iki mantığı hayatımızın her alanında kullanıyoruz aslında, sadece birkaç yerinde değil. Mesela, geçmişe bakarken! İçinde bulunduğumuz andan, şimdiye kadar biriktirdiğimiz dersleri kullanarak geçmişimize bir bakış atmak istiyoruz. Fakat o da ne! Geçmişle şimdi arasında çok fazla “benzerlik“ var. Hemen “bak geçmiş aslında geçmemiş; geçmişte de ‘aynıymışım’, şimdi de aynıyım“ demeye yelteniyoruz. Geçmişe dair ne varsa hepsini “aynı“ potasında eritiyoruz. Aynı şekilde, “geleceğe bir bakış atmak, onun hakkında tahminlerde bulunmak“ istiyoruz. Peki geleceğe nasıl bakıyoruz? Nasıl olacak, aynı düşünce yapımızla! Nasıl ki, geçmişle şu an arasında benzerlikler var diye geçmişte de “her şey aynıymış“ diye düşünüyorsak, aynı şekilde gelecekte de “her şeyin aynı olacağını“ düşünüyoruz! “Böyle gelmiş böyle gider“ diyoruz! “Böyle gelip böyle gitmesinin“ en temel sebebi yine biziz aslında! En temel sebep, ‘aynı’ ve ‘benzer’ arasında bir ’fark’ görmememiz!
“Böyle gelenlerin böyle gitmemesini“ mi istiyorsunuz? O zaman “hayata bakışınızı“ tekrar gözden geçirin! “Aynı“ düşünenlere “benzemeyin“ ki diğerlerinden bir “farkınız“ olsun!