Antik Yunan döneminin ve düşünce tarihinin en önde gelen filozoflarından biri Sokrates’tir. Kuşkusuz onun birçok öğrencisi olmuştur. Hayata bakışına katkı yaptığı birçok insan olmuştur. Ancak, bilindiği kadarıyla Sokrates, insanların hayata bakışlarına katkı yapmaya çalışırken daha çok onlarla birebir konuşma yöntemini tercih etmiştir. Düşüncelerini yazıyla insanlara aktarmak yerine söz ile aktarmayı tercih etmiştir. Sokrates’in birebir konuşarak ufkunu genişletmeye çalıştığı öğrencilerinden en önde gelenlerinden biri de Platon’dur. Platon da aynı Sokrates gibi hem Antik Yunan döneminin hem de düşünce tarihinin en önde gelen filozoflarından biridir. Biz, Sokrates hakkında bildiğimiz çoğu, belki de her şeyi Sokrates’in öğrencisi olan Platon’a ve onun eserlerine borçluyuz. Platon aracılığıyla fikirlerine ulaşma şansını yakaladığımız Sokrates’in ufuk açıcı birçok düşüncesinin olduğu muhakkak. Ancak biz, bugün sadece onlardan biri olan “üçlü filtre testi“ şeklinde tanımladığı düşüncesine göz atacağız. Hadi gelin bir göz atalım bakalım neymiş Sokrates’in “üçlü filtre testi“ dediği şey.
Hikayeye göre, bir gün birisi, Sokrates’e önemli bir şey söylemek istediğini söyler. Bu kişi, Sokrates’e, Sokrates’in arkadaşlarından birisiyle tanıştığını ve bu kişinin Sokrates hakkında kendisine bir şeyler söylediğini söyler. Tam Sokrates’in arkadaşının Sokrates hakkında ne söylediğini söyleyecekken Sokrates onu durdurur ve kendisine birkaç soru sormak istediğini söyler. Karşısındaki kişiye, kendisi hakkında duyduğu şeyi ona söylemeden önce, söyleyeceği şeyi “üçlü filtre“ den geçirmek istediğini söyler. İlk filtrenin “hakikat“ filtresi olduğunu söyler. Sokrates, ilk olarak, karşısındaki kişiye “söyleyeceğin şeyin doğru olduğundan kesinlikle emin misin“ şeklinde bir soru yöneltir. Karşısındaki kişi de “hayır, emin değilim“ şeklinde bir karşılık verir. Sokrates, hemen sonrasında ikinci soruyu yöneltir: “bana söyleyeceğin şey iyi bir şey mi, yoksa kötü bir şey mi?“. Karşısındaki kişi, duyduğu şeyin hiç de iyi bir şey olmadığını söyler. Sokrates son bir soru daha yöneltir kendisine: “bana söyleyeceğin şey bana fayda sağlayacak mı?“. Karşısındaki, söyleyeceği şeylerin Sokrates için faydalı şeyler olmadığını söyler. Sokrates, üçlü filtre testini uyguladıktan sonra karşısındaki kişiye “bana söylemek istediğin şey doğru değilse, iyi değilse ve yararlı değilse, neden onu duymak isteyeyim?“. Nasıl sizce? Çok basit bir düşünce mi, yoksa çok basit gibi görünen ama işe yarar bir düşünce mi?
İsterseniz gelin, bu düşünce tarzını kendi hayatımızda kullanıp kullanmadığımıza bir göz atalım. Günlük hayatımızda birbirimize sürekli bir şeyler söylüyoruz ve hem söylediklerimizi hem de diğer insanlardan duyduklarımızı başka insanlara aktarıyoruz. Böylece, aynı Sokrates’in yaptığı gibi, diğer insanların “hayata bakışları“nı etkiliyoruz. Bir düşünün bakalım, Sokrates’in bu “üçlü filtre testi“ni günlük hayatımızda uyguluyor muyuz? Bir şey duyduğumuzda, duyduğumuz bu şeyin “doğru olup olmadığını“ düşünüyor muyuz; yoksa duyduklarımızı, doğru olup olmadığına bakmadan ve diğer iki filtreden geçirmeye gerek duymadan hemen başka insanlara anlatıyor muyuz? Peki, duyduğumuz şeylerin iyi ya da kötü olup olmadığına bakıyor muyuz? Ya da, söyleyeceğimiz şeylerin diğer insanlara faydası olup olmadığına bakıyor muyuz? Bu satırları okurken aklınızda bir şeyler canlandı mı? Mesela, “gerçekten ya, bunları hiç yapmadığımız zamanlar oluyor“ ya da “amaan, ne gerek var böyle şeylere; her duyduğumuz şeyin doğru olup olmadığını düşünecek olursak halimiz ne olur“ şeklinde düşünceler uyandı mı zihninizin bir köşesinde? Açık söylemek gerekirse, ben toplum olarak Sokrates’in bu düşünce tarzını uyguladığımızı hiç düşünmüyorum. Toplumumuzdaki insanların hepsinin, bir kısmının ya da çok azının bu “üçlü filtre“yi uygulayıp uygulamadığını ölçemeyiz elbette ama hem kendimize hem de etrafımıza biraz daha dikkatli bakarsak bence ortaya bir sonuç çıkartabiliriz.
Sizi bilmem ama ben bu hikayeyi ilk okuduğumda aklıma hemen toplumumuzun yapmaktan çok zevk aldığı “dedikodu“ geldi ne hikmetse! Dedikodu dediğimiz şeyi nereye giderseniz görebilirsiniz. Birileri bir şey söyler, sonra başka birileri başka birilerinin söylediği bir şeyleri başka birilerine söyler! Bu “başka birileri“ değişir ama söylenen şeyler havada uçuşur, uçuşur ve başka birinin kulağına gider konar! Durup “yahu bir şey duyduk ama doğru mu yanlış mı bilmem“ diyen insan sayısı oldukça azdır. Yani öyle olduğunu tahmin ediyorum. Doğru olmadığına kanaat getirse bile yine de söyler. Evet söyler. Neden? Duramıyoruz yahu, duramıyoruz. Söylemeden duramıyoruz bir şeyleri! Rahatsız oluyoruz. Söylemesek bile “senin hakkında bir şey duydum ama söyleyemem“ deyip karşıdaki kişinin aklına soru işaretlerini çakıp kenara çekiliyoruz. Söyleyeceğimiz şey “iyi mi kötü mü“ ya da “karşımızdaki kişiye fayda sağlayacak mı“ sorularına gelemeden tökezliyoruz! Uygulayabildiğimiz belki de tek filtre “doğru mu yanlış mı“! Onu da ne kadar doğru uyguladığımız muamma! “İyi mi kötü mü“ sorusunu sormaya gerek görmeyen insan sayısı oldukça fazla gibi aslında. Hatta, birisi hakkında kötü bir şey duyan kişiler özellikle bunu başka insanlara söylemekten zevk alıyorlar. Kimlerden bahsettiğimi biliyorsunuz siz! “Söyleceğim şeyin karşı tarafa bir faydası olacak mı“ sorusunu ise bilerek hasır altı edenlerin sayısı da oldukça fazla bence. Birisi hakkında duyduğu ve bu kişiye “faydası dokunacak“ şeyleri özellikle gizleyenlerden bahsediyorum! Bu söylediklerimi toplumumuzdaki “herkes, istisnasız, her zaman yapıyor“ demiyorum. Dikkat edin. Benim değinmek istediğim nokta, insanlarımızın artık “düşünmeyi düşünmemesi“, “düşünmeye gerek duymaması“! Bırakın Sokrates’in “üçlü filtre testi“ni, insanlarımız artık düşünmeyi gereksiz görüyorlar. Kaldı ki “filtreli düşünce“ geliştirsinler! Ama yine de umutsuz olmayalım isterseniz! Belki insanlarımız bir gün “düşünmeyi düşünür“. Ondan sonra da “Sokrates gibi düşünmeyi düşünür“! Olur mu olur!