Hepimizin az ya da çok arkadaşı vardır. Bazılarının etrafındaki arkadaşlar hiç tükenmez, bazılarıysa koca bir ömrü tek başına geçirir. Arkadaşlarımıza kızdığımız, kırıldığımız; onlarla anlaşamadığımız zamanlar olmuştur, olacaktır. Herkesin “bir arkadaş nasıl olmalı?“ sorusuna kendince verdiği cevaplar vardır. Bazıları ayrım yapmadan hayatına alırlar herkesi. Bazıları ince eleyip sık dokurlar, hatta o kadar sık dokurlar ki çoğu zaman yalnız başlarına kalırlar. Bazıları, etrafı kalabalık olsun diye birçok insana “arkadaşmış gibi“ davranabilir. Daha çok şey sayılabilir ama saydığımız ve sayacağımız her ihtimalde değişmeyen, “arkadaşların“ birbirlerine en az bir kere söylediği bir cümle olduğunu düşünüyorum. Nedir o? “Sen nasıl arkadaşsın!“ cümlesi.
Sizin yüzünüze de bu cümleyi haykıran birileri oldu mu? Olmadıysa da diğer arkadaşların birbirine söylediğine şahit olmuşsunuzdur. Neyse, çok uzamasın bu muhabbet, biraz hızlı ilerleyelim. Bir gün geliyor, arkadaşın birisi diğerine “sen nasıl arkadaşsın“ diyor. Karşıdaki de “neden böyle dedin, ne oldu?“ diye soruyor. Bir gariplik yok burada aslında. Her insanın diğer insanlarla anlaşamadığı, onlara sitem ettiği zamanlar olur muhakkak. Benim merak ettiğim şey bu cümlenin taşıdığı anlam. “Sen nasıl arkadaşsın!“ Ülkemizdeki insanların kafasında garip bir düşünce var. İnsanlar, ne hata yaparsalar yapsınlar arkadaşlarının kendilerini desteklemekten vazgeçmemeleri gerektiğini düşünüyorlar. Hatadan kastım ufak tefek, her insanın yapabileceği şeyler değil. Mesela birisi sevgilisini bir başkasıyla aldatıyor ve yaptığı bu şeyden dolayı kendisini ayıplayan, ona sırt dönen arkadaşlarına “sen nasıl arkadaşsın, ben ne hata yaparsam yapayım sen benim yanımda olmalısın!“ şeklinde sözler sarf ediyor. “Ne hata yaparsam yapayım!“ Sizce böyle mi? Mesela tek ayak üstünde yalan atmak konusunda ustalaşan, bu ustalığı için belge verilecek olsa ilk olarak kendisi çağrılacak olan insanlar, dönüp arkadaşlarına “sen nasıl arkadaşsın, ben ne yalan atarsam atayım sen yalanıma ortak olmalısın!“ şeklinde sözler söylüyor. Bakın; hak etmediği halde haksızlığa uğrayan, gururu kırılan, hakkı yenen ya da başka şekilde bir mağduriyet yaşayan insanların arkadaşlarına sitem etmek için kurdukları “sen nasıl arkadaşsın“ cümlesinden bahsetmiyorum ben burada. Benim anlatmak istediğim bambaşka bir şey.
Bu düşünce biçiminden neler çıkar? Gelin bir bakalım neler çıkar. Etrafta böyle çok insan var. Birisinin işini elinden alan, insanları birbirinden ayıran, insanlara tuzaklar kuran, insanların arasına nifak tohumları sokan, yuvalar yıkan, insanların mallarını çalan, insanlara tecavüz eden, bu ve buna benzer birçok şey yaptıktan sonra kendisini savunmayan, ona yanlış yaptığını söyleyen arkadaşlarına “sen nasıl arkadaşsın!“ diyen çok insan vardır. Peki “sen nasıl insansın?“ Bu soruyu dönüp kendisine sormaz bu “arkadaş canlıları“! Maalesef, bahsettiğim bu “arkadaşlık anlayışı“ ülkemizin sadece bir yerinde görülebilecek bir şey değil. Birçok yerde görürsünüz bunu. Bir bakın etrafınıza. Kalabalık arkadaş grupları göreceksiniz. Neşeli neşeli güldüklerini, birbirleriyle şakalaştıklarını göreceksiniz. Çay içmek için bir mekâna oturduğunuzda, daha çay gelmeden “dedikodulara, iftiralara, büyüklük gösterilerine, küçüklük ithamlarına“ ve aklınıza gelemeyecek kadar çok şeye şahit olacaksınız. Bari çay gelseydi, çay soğusaydı, ikinci çaylar gelseydi! Kendi kafalarındaki “arkadaşlık anlayışına“ uymayan herkese bu soruyu sorarlar insanlar.
Arkadaşlık ne demek? Bütün yalanlarını gizlemek; yaptığı bütün yanlışlara, diğer insanları küçük görme, onları ötekileştirme, kendini üstün görme davranışlarına göz yummak mıdır arkadaşlık? Parfüm kokulu mekânlarda insanları yerin dibine sokmaya çalışmak, başkalarını yerin dibine sokma davranışlarına ortak olmayan arkadaşları “yerin dibine sokmak“ mıdır arkadaşlık? Kendisi gibi davranmayan, kendisinin ilgi duyduğu şeylere ilgi duymayan, kendisi gibi düşünmeyen herkese “sen nasıl arkadaşsın“ demek midir arkadaşlık?
Bizim ülkemizde arkadaşlık, her ne kadar aksini düşünmek istesek de bu şekilde yürüyor. Arkadaşlık ortamına uymayan, ortama uygun davranmayan, kendi değerlerine sahip olan ve bu değerlerini sonuna kadar savunmaya çalışan, başkalarının dedikodusunun yapılmasına karşı çıkan, “insanları nasıl birbirine düşürdüğünü“ övünerek anlatanları eleştiren, birisinin yanındayken başkasını ve başkasının yanındayken de “başka birisini“ yerin dibine sokanlara ateş püsküren insanlara sorulan sorudur “sen nasıl arkadaşsın!“ sorusu. Grup normlarını “sorgusuz sualsiz kabul etmeyen“ insanlara sorulan sorudur “sen nasıl arkadaşsın!“ sorusu. Aslında bir soru bile değildir bu, daha çok bir “sitem cümlesi“dir. Çünkü böyle düşünen, bu sitem cümlesini kuran insanlar arkadaşlarının neden kendileri gibi davranmadığını merak ettikleri için bu cümleyi kurmazlar; onlar “nasıl olur da bizim gibi davranmamaya cüret edebilir ve bu cüretine rağmen bizim aramızda bulunmaya cesaret edebilirsin“ demek isterler. Bu “cüretin kaynağını“ merak ederler. Madem bizim arkadaşımızsın; o zaman bütün kirli çamaşırlarımızı saklayacaksın. Madem bizim arkadaşımızsın; o zaman ara sıra seni yerin dibine sokmalarımıza, soktuktan sonra orada biraz bekletmelerimize, istediğimiz zaman oradan çıkarmalarımıza, çıkardıktan sonra da “biz aslında şaka yapıyorduk, sen de çok alıngansın“ cümleleriyle senin aklınla alay etmelerimize katlanacaksın.
Bu konuda sorulacak ve cevaplanacak çok soru var ama isterseniz gelin biz kendimize çok temel iki soru soralım. İlk sorumuz “biz nasıl insanız“, ikinci sorumuz da “biz nasıl insan olmalıyız“ olsun. Bakın, şöyle bir insan olun demiyorum. Ben bir soruna dikkat çekiyorum. Bunu sorun olarak kabul edip etmemek, sorun olarak kabul ettikten sonra da bu sorunu nasıl çözeceğine karar vermek size kalmış bir şey. Benim görevim bitti. Siz bir düşünün...