Ali Aydoğdu ile çocuklarımız aynı sınıfta okuyor ve yakın arkadaşlar. Ben kendisini ilk o vesile ile tanıdım. Konuşurken mantarlara geldi konu. Sonrasında sosyal medyada önüme çıktı ve bir baktım meğer uzman olmuş kendisi. Satmıyor, sadece keşfediyor ve bulduğu mantarları afiyetle yiyip şifalarından yararlanıyor. Keşfedenlere de sahip olduğu bilgilerle danışmanlık yapıyor. Bir gün eşi Gözde Aydoğdu ile sohbet ederken rica ettim, ‘bir röportaj yapsak’ diye. Sağ olsun kabul etti.
Mantar meraklıları, hepinizin çevresinde vardır. Benim de rahmetli dedem toplar, getirir, sobanın üstünde kızartıp, tuzlayıp verirdi ve çok severdim. Sonraları satın alıp tükettim ve tüketiyorum ama hiç o tadı bulamadım.
Ali Aydoğdu mantarları anlatırken Türkçe isimleriyle anlatmaya çalıştı. Ben de size bir kısmını aktarmaya çalıştım. Meraklıları çok biliyorum. Hadi o zaman pırnal melkisi zamanı gelmeden okuyalım hep birlikte.
“MANTAR TOPLAMAK, YEMEKTEN ZEVKLİ”
Mantar ya da mantar toplamak hastalık gibi. Geldiği zaman gitmiyor. Neden bu kadar seviliyor?
Hastalığın ötesinde bir şey aslında. Tam olarak nedenini dile dökemem. Herkesin farklı sebebi var. Benim için bulmak, yemekten daha çok keyifli. Bulduğum zaman yeniden bulmak istiyorum. Ve Türkiye'nin her yerinde bir sürü insan var benim gibi. Özellikle salgın döneminde insanlar kendilerini doğada güvende hissettiler ve mantarla tanıştılar. Dosyal ağlarda 50 bin – 100 bin kişilik gruplar var. Araştırma ve tartışma fırsatları oldu ve sayıları oldukça fazlalaştı.
Neler konuşuluyor o gruplarda?
Mantarı bulunca resmini atıyorlar. Mesela cinsini, özelliklerini bilenler, bilmeyenlere anlatıyor. Ama tabi mantarın her yerini ayrıntılı fotoğraflamak gerekiyor.
Mantar nedir? Sadece bir bitki mi?
Hayır, mantar sadece bitki değil. Bitkisel protein içeren, sindirimi en zor gıdalardan birisidir. Bu proteini bütün vücudumuz emer ve mantar tek başına ortaya konup yenmez. Yenmemesi gerekir.
Mantar ne bitki, ne hayvan olan, kendi alemini oluşturmuş bir canlı. Bildiğimiz insanlar alemi, hayvanlar alemi gibi son zamanlarda yapılan araştırmalara göre de mantarlar alemi olarak ayrılıyor.
Neler var mantarlar aleminde?
Bizim bilgimiz istiridye, kültür mantarı gibi sıradan mantarlar, aslında gerçekte olan saçımızdaki kepekte mantar, kanser hastalığının tedavisinde kullanılan birçok ilacın içeriğindeki bileşenler mantar, bira mayası mantar, penisilin mantar… Yaklaşık 100 bin tanesi keşfedilmiş, bilimsel olarak adı konmuş ama bir o kadar da bilinmeyenler var.
Siz hepsini tanıyor musunuz?
Biz görülebilen makro mantarları tanıyabiliyoruz. Mikro mantarları ise mantar bilimciler tanıyabiliyor.
“MANTAR OLMASA, BİZ DE OLMAZDIK”
Türkiye'de mantar bilimciler çok var mı?
Ne yazık ki bizim ülkemizde, üniversitelerde, o alanda eğitim verilmediği için sayısı çok az. Önemi çok büyük. Şöyle söyleyeyim, mantar olmasa biz de olamazdık.
Siz kaç yaşınızda başladınız mantar keşfine?
İlkokul yaşlarındaydım. Gürçeşme Köyü’nde büyüdüm. Babam mantarcıydı. Acayip bir mantar sevdası vardı. Ben de onunla başladım. Ama tabi dededen, babadan öğrenerek, geleneksel yöntemlerle bir yere kadar gidiyor. Sonra kendimi geliştirmek için araştırmaya başladım.
Gruplarda yöneticilik yani danışmanlık yapıyorsunuz, değil mi?
Kısa sürede oldukça bilgiye hakim oldum ve hala öğreniyorum. Evet, birçok grupta yönetici oldum. Mantarları tanıtıyoruz, sorulara cevap veriyoruz ve her gün daha fazla gelişiyoruz.
MANTAR NASIL TOPLANIR?
Mantar nasıl toplanır? Kesilerek mi, koparılarak mı?
Bu soru çok soruluyor. Bizde, Türkiye'de geleneksel olan ‘kes, sapından bir daha çıksın’ derler, ama bu yanlıştır. Mantarlar yer altında hifler halinde olurlar ve o hifler (ipçikler) birbirine birleşip miseli oluşturuyor ve o misel bitkilere besin verip bitkilerden besin alıyor. Bitkilerle sürekli iletişim halinde. Hepsi birbirinin bir parçası. Kesmek burada sakıncalı hale geliyor işte. Mesela kuzugöbeği türünü keserek toplamak gerekiyor, çünkü sporunu içinde taşıyor. Bununla ilgili 2 tane yapılan araştırma var. 25 yıllık bir süreye yayılmış. Birisi İsviçre’de, diğeri ise Amerika'da. Bir araştırma toplama yöntemlerinin farklarının olmadığını söylüyor. Diğeri ise burarak koparma yönteminin üretmede daha etkili olduğunu savunuyor. Hatta mantarı topladığımızda file ya da delikli bir şeyde tutmak en doğrusudur ki, elimizde taşırken altından düşen sporlar yere düştükçe uygun şartları bulduğunda yeni üremesi açısından daha verimli. Kısacası poşete mantar konmaz. Bir süre sonra zehirli olmayan türler bile zarar verir hale gelir. Mantarlar hepimizden daha büyük dünya tecrübesine sahip. Bildiğim kadarıyla dünyanın en yaşlı canlısı mantar ve yine dünyanın en büyük alana yayılmış canlısı yine mantar.
Yani kesin bir bilgi yok aslında?
Yok, ama temel kurallar var. Temiz topla, bulunduğu alana zarar verme ve en önemlisi alttaki misel ağına zarar verme ki mantar yaşamaya ve yaşatmaya devam etsin.
Biz ilk şirinlerin mantarlarını öğrendik küçükken. Kırmızı, beyaz noktalı ve zehirli diye lanse edildi sonrasında. Nasıl bir cins o mantar?
Zehirli değil ama gözümüze sokulan biraz kafa yapan türünden.
ZEHİRLİ MANTARLAR NASIL ANLAŞILIR?
Zehirli mantarlar nasıl anlaşılıyor?
Öğrenerek edinilen bilgilerle tanırsın. Çünkü bazı mantarlar çok küçük ayrıntılarla birbirinden ayrılıyor. Kökündeki bir detay ya da sapıyla laminenin birleştiği yerdeki bir farktan mesela. Çok bilinen mantarlar var. Doğada gördüğünüz gibi tanırsınız, mesela yenebilen olanlar. Melki mesela sadece Türkiye'de sevilir. Melki basit bir mantardır. Değerli bir mantar değildir. Zehirli mantarlar yenmez ama birçok alanda şifa olarak kullanılır. Mesela kanser tedavisinde kullanıldığını konuştuk. İşte orada belli oranlarda bu tip mantarlardan kullanılıyor. Örneğin içine kurt giren mantar yenmez. Salyangozun yediği mantar yenmez. Mesela amanita phalloides türü, köy göçüren mantarı, dünyadaki her mantar ölümünün 10'unun 9'undan sorumludur. Çok çıkar, çok toplanır, çok karıştırılır, öldürür. Ama aynı mantar salyangozu öldürmez.
DEĞERLİ MANTARLAR
Değerli mantarlar neler?
Trüf, kuzu göbeği, bolet gibi bir sürü var. Mesela bizim ülkemizde ayı mantarı deriz, tekme atıp geçiyorlar. Onun kilosunu 50-60 liradan toplatıyorlar. Fabrikasyon kurutuluyor, paketleniyor ve İtalya'ya gidiyor. Orada çok güzel paralara satılıyor. Bilgi burada gerekli oluyor işte.
Başka ilgi alanlarınız var mı?
Evet, var. Doğal, yenilebilir bitkiler.
Neler bunlar?
Önce şunu belirteyim. Çocukken annemden öğrendim bunların bir kısmını. Örneğin gelincik çiçek olarak bilinir ama müthiş şifalı bir bitkidir. Gelincik çiçeği saklanır, kurutulur, başınız ağrıdığında ilaç değil onu içersiniz. İçinde narkoz bulundurur. Hem ağrıyı keser, hem güzel uyutur, hem de faydalıdır. Doğal yollarla tedavi olmak için sadece doğadan destek almak gerekir. Çünkü yediğimiz, içtiğimiz, yani tarım artık doğal olmadığı için başka çare yok. Ne yazık ki tüm dünyada bitkiler ilaca mahkûm. Nasıl insanlar ilaca mahkûm edildiyse aynı şekilde bitkiler de ilaca mahkûm edildi. Bu döngü önce bitkilerin ilaca mahkûm edilmesiyle başladı. Dolayısıyla insanların ilaca mahkûm edilmekten başka şansı kalmadı zaten.
Peki dünya öze dönebilir mi?
Önce tarımı değiştirmek lazım. En azından kendi bahçesini yapan, ata tohumu ya da yerli tohumdan faydalanabilir.
“HALA TARHANA İÇEBİLİYORUZ ÇÜNKÜ”
Ama para kazanmak için tarım yapanlar, ilkim şartları gibi gerekçelerle toprağın artık ilaçsız verim vermediğini söylüyor?
Evet, çiftçi ilaç kullanmazsa, bu ekonomik şartlarda para kazanamıyor. Gübre maliyetlerinden dolayı da kazanamıyor ama. Dönüşmek zorundayız. Her türlü helak oluyoruz. Mesela salgın sürecinde gördük. Ölüm sayılarının yüksek olduğu yerler beslenme alışkanlıklarının fast food ağırlıkta olan yerlerdi. Rakamlara göre farklılıklar var tabiki, ama yine de o süreçte ev yemeği tüketimimiz hala yoğun olduğu için iyi bir yüzdedeydik. Hala tarhana içebiliyoruz çünkü.
Popüler olarak bir sürü tarım şekli duyuyoruz. Ekolojik tarım gibi bu konuda bir bilginiz var mı?
Evet, bir arkadaşım yapıyor. Temeli sıfır atık, yani kendi yediğinin artığını kullandığı yemek malzemelerinin artıklarını bahçesinde bir kapta topluyor. Doğal olarak çürütüyor ve bir yıl sonra yerli ya da ata tohumu bulup ekiyor. Atıkları da gübre olarak kullanıyor. Ya da ektiği yerdeki otları yolup tekrar saman yerine seriyor, böylece nemli kalmasını sağlıyor. Bakteri, mantar hepsinin doğal oluşumu sağlanıyor ve en önemlisi bu mümkün. Birden dönüşmek olmaz. Kıtlık olur. Buraya kadar nasıl ve ne kadar zamanda gelindiyse, buradan çıkmak da mümkün.
İki oğlunuz var. Onların ilgisi var mı, doğa ve mantara?
Çok seviyorlar. Belli başlı türleri tanıyorlar ve yiyorlar.
Kendinizin ürettiği şeyler var mı?
Kantaron yağı, kozalak şurubu gibi şeyler yapıyorum. Kendimiz kullanıyoruz.
ALİ AYDOĞDU HAKKINDA HER ŞEY
İnternet siteniz, YouTube kanalınız var, değil mi?
Var. Sayfamız: www.mantarliyasam.com. YouTube kanalımız ise Ali Aydoğdu ile doğadaki her şey.
Elimden geldiği kadar bildiklerimi aktarıyorum. Okulunu okumadım ama bilgi kendinde kaldığı zaman değersizleşiyor. Paylaşınca bir sürü insan faydalanıyor ve bu bilgiler çok değerli. İnternet sitesinde 5 arkadaş aktif olarak bilgilerimizi paylaşıyoruz. Konya'dan, İskoçya'dan, Çorum'dan ve İzmir'den arkadaşlarla yapıyoruz mantarliyasam.com'u. Sitede mantarların Türkçe isimleriyle tanımlar yapıyoruz. Diğer türlü sıkıntı oluyor.
En çok hangi mantarlar tüketiliyor?
İyi mantarları yiyebilen insanlar, genellikle mantar arayanlar, kendileri buluyor ve tüketiyor. Bazı mantarlar bir defada zehirler. Bazıları 20 yılda yavaş yavaş zehirler. Böbrekleri bitirir mesela. Tek isme sahip ama yüzlerce cinsi olan mantarlar var. Birisi zehirlemez ama aynı mantarın başka cinsi zehirler.
En çok mantar hangi dönemde oluyor?
Her dönem çıkan mantar var. Türkiye'de mantar kültürüne baktığımız zaman melki türü mantarlar olduğu için sadece sonbaharda mantar olduğunu düşünüyor insanlar, ama her zaman özelikle ağaçlarda mantar bulunur. Haziran ayında sezar dediğimiz çok pahalı bir mantar türü var, o çıkar. Sezar denmesinin sebebi, Avrupa'da kilosu 250 Euro’lara kadar çıkar. Türkiye'de çok bulunduğu halde yeni yeni tanınmaya başlandı. Sezar, köygöçüren dediğimiz mantar türüyle çok yakın akrabadır. Bir tanesi turuncu, diğeri ise yeşildir. Yeşili yersen ölürsün, ama turuncusunun kilosu 250 Euro. İlk Bahar kuzugöbeği, morchella; sonbaharda ise pırnal melkisi ya da kanlıca dediğimiz türler daha yoğun oluyor.
(Röportaj: Çiğdem Özden Demiray)