Evet, “Büyük Kapatılma“ ve “Teknolojik Kapatılma“dan sonra yeni bir “kapatılma“ ile karşı karşıyayız. Bu yeni kapatılmanın adı “Küresel Kapatılma“! Evet, dünyada yaşayan bütün insanlar evlere “kapatıldı”lar. Nasıl “Büyük Kapatılma“da bir yere kapatıldıysalar, ondan yaklaşık 400 yıl sonra bu kez herkes evlerine kapatıldı. Görünmeyen bir virüs, hepimizi evlere kapattı! Yine kapatıldık ve elimizden bir şey gelmedi.
Pandeminin başlarından itibaren bazı insanlar tarafından dile getirilmeye başlanan ve getirilmeye devam edilen bazı söylemler var. Herkes, bir kere de olsa bu söylemlere denk gelmiştir. “Virüsün labaratuvarda üretildiği ve dünyanın başına bela edildiği“ni söyleyenler vardı ve bu tezi ileri sürmeye devam ediyorlar. Bu önemli bir tez. Bazılarına göre ise “komplo teorisi“nden başka bir şey değil. Ben, bu tezin gerçek olup olup olmadığıyla ilgilenmek istemiyorum. Bu çok çetrefilli bir konu ve bunu şu an konuşmanın pek faydası yok. Belki pandemi dönemi geçince daha önemli hale gelecektir! Virüs bilerek “dünyanın başına bela edilmiş“ olsun ya da olmasın, bana göre asıl mesele bu değil. Asıl mesele, “dünyayı kasıp kavurduğu söylenen“ bu virüsün gölgesi altında neler yapıldığı ve yapılacağı, virüsün hayatlarımızı nasıl etkilediği ve etkileyeceği. Yani, sonuçları konuşmak daha mantıklı.
Virüs ortaya çıktı ve hayatlarımız alt üst oldu. Hepimiz olduğumuz yere “kapatıldık.“ Arkadaşlarımızdan, okullarımızdan, işlerimizden, doğadan, kısacası hayatın kendisinden koptuk. Hayattayız, doğru. Ancak, çoğu insan yaşadığını hissedemiyor. Virüsten önceki hayatımızda şikayet ettiğimiz birçok şeyi belki şimdi arar olduk! Kalabalıklardan nefret edenler, kalabalıkları; okuldan nefret edenler, okullarını; işinden nefret edenler, işlerini dört gözle arar oldu. Evlerinden çıkıp yapmak zorunda kaldıkları belki de her şeyi özledi insanlar. “Ah keşke evden yapabilsek“ dediği birçok şeyi...
Şu anda, evimizden çıkmak ve belli şeyleri yapabilmek için “bazı şartları” yerine getirmemiz bekleniyor. Her şeyden önce, virüslü olmamamız ya da virüslüye temas etmemiş olmamız gerekiyor. Temizlik, maske ve mesafe şartları da var elbette. “Büyük Kapatılma“dan sonra gelen “disiplin toplumu“ hayatımızı şekillendiriyor şu anda. Ne zaman çıkabiliriz, ne zaman çıkamayız, nasıl hareket edebiliriz ve daha bir sürü şey. Öte yandan, evlerimizde geçirdiğimiz vakitler söz konusu. Evde şöyle davranın, şunlara yaklaşın, bunları yapmayın gibi sözler de duyuyoruz sürekli. Ancak, daha önemli bir şey var. “Küresel Kapatılma“nın sonuçlarından birisi bu çok önemli şey! “Küresel Kapatılma“ gerçekleştiği için “Teknolojik Kapatılma“ daha da artmış oldu. İkisi birleşti, yani “kapatılma“ların birleşmesi söz konusu.
Her istediğimizde evden dışarı adımımızı atamadığımız için “teknolojik oyuncaklar“, yani ”ruhsuz oyuncaklar“ insanlarla bağımızı kurmamızı sağlıyor. Çok sevdi insanlar bu oyuncakları, çok! Teknolojik Kapatılma’yı çok sevdik. Her birine çok alıştık. Şimdi, neredeyse her insanın diline dolanmış bir cümle var: “Bu aletler yokken ne yapıyorduk biz?“ Belki de artık geri dönülemez bir noktadayız! Bu aletleri elimizden almaya kalkanlara düşman olacak noktaya çoktan geldik! İnternetimiz bir an kesilse, hemen ortalığı ayağa kaldırıyoruz! Telefonumuza dokunanı yakıyoruz! Her şeyi bir kenara bırakalım, bütün teknolojik gelişmeleri. Sadece bilgisayar, telefon ve internete odaklanalım. Bu aletlerin çok faydalı tarafları var. Bunları kullanmayı bilirsek mükemmel aletler. Ancak, faydalarını saymak gereksiz. Faydalanan faydalanıyor zaten. Zararlarına göz atmak gerekiyor asıl.
Evlerimize kapatıldığımız için internet gözümüze “su kadar gerekli“ gibi görünmeye başladı. Artık devlete kızıyoruz. Neden kızıyoruz? Neden olacak, “internet alt yapısını daha da yaygınlaştırmadığı“ için! Dünyadaki adaletsizlikleri, vicdansızlıkları, hırsızlıkları, açlıkları, tecavüzleri, ölümleri ve diğer şeyleri bir kenara bıraktık ve internetin daha da yaygınlaştırılmasını “hayatî bir mesele” olarak görmeye başladık. “En ücra yerlere kadar“ interneti, akıllı telefonları ve tabletleri götürmeye ant içti bütün dünya! Benim böyle şeyleri söylemem, bazı insanlar tarafından “teknoloji düşmanlığı“ olarak görülecektir. Çok dert değil benim için, görülsün. Böyle görülmesinin sebebi, “internetin ve teknolojik aletlerin hayat için su kadar değerli“ hale getirilmesi aslında! Önce “gerekli hale getir, gereksinim yarat“, ondan sonra “hani dahası yok mu“ diye insanları peşinden koştur! Bütün dünyada yapılan budur. Kapitalizm ve onun “bir türlü gözleri doymayan gözleri dönmüşleri“! Ancak, asıl mesele sadece para da değil. Bu arkadaşlar paraya doymuş arkadaşlar. Bunların başka dertleri var belki de!
Pandemi süreci, insanlığı “insazlaştırmak“tan fazlasını yapmadı! “İnsansızlaştır“dı ve daha da “insafsızlaştır“dı! Bütün dünyada, insanlar birbirlerinden koptu. Birbirleriyle iletişimleri en alt düzeye indi. İnsanların arasında “zaten var olan” uçurumları daha da derinleştirdi! Bankaya giderek para yatırmayı bile gereksizleştirdi. Tek tuşa indirgedi. İnsanlar bu gelişmeleri sadece “kolaylık, rahatlık“ olarak yorumluyorlar. Bunun dışında bir şey söyleyenleri de dışlıyorlar.
“Arkadaşlarla buluşmalar“ın neredeyse hepsi intenet üzerinden gerçekleşmeye başladı. “Seyahat etmek“ de internet üzerinden yapılmaya başlandı. Gidemediğimiz yerlerde “sanal tur“ yapma sayımızı daha da arttırdık. “Bir işte çalışmak” da sanal hale geldi. Ne de olsa evimizden çıkmadan işimizi yapabiliyoruz, daha ne isteyelim! “Sinemada film izleme“ sayısı da haliyle bitme noktasına geldi. Herkes, üye olduğu “dijital platform“ üzerinden filmini izleme sayısını arttırdı, evlere ses sistemleri kuruldu. Her geçen gün dijital platform ve dijital platformlar için üretilen içerik sayısı artmaya devam ediyor. Ama pandemi de devam ediyor. Biz evimizdeyiz ama “çekimler“ devam ediyor. İnsanlar, birbirleriyle internetten tanışıp, internetten ayrılma sayılarını da arttırdılar. “Bu olmadı, başkası olsun“ mantığı etrafımızı sarmaya devam ediyor. “Bir yere gidip yemek yeme“ eylemi de ortadan kalkma noktasına geldi. Herkes yemeğini evine söylüyor ve kurye gelip “kapıya bırakıyor“. Sizinle temas etmiyor bile! İnsansızlaşma son hızıyla devam ediyor.
İnsanlar, bu sürecin pandemiden kaynaklandığını düşünüyorlar. Pandemi bitince, bu “sanal günler“in sayısı da azalacak diye düşünüyorlar. Umarım öyle olur. Ancak, ben hiç böyle olacağını sanmıyorum. Mesela, ne dedi Milli Eğitim Bakanı? “Pandemi bitse de uzaktan eğitim devam edecek“ dedi. Mesela, ne dedi doktorlardan bazıları? “Pandemi bitse de maske takmaya devam edeceğiz“. Maske takmaya devam mı edeceğiz? Neden? Peki mesafe? Ona da devam edecek miyiz? Mesela, sokaklarda “sosyal mesafeye uymayanları“ denetleyenler olacak mı? “Şşş, siz siz. Fazla yakınlaşmışsınız, biraz mesafeli olun“ diyenler olacak mı? Yaptığımız makyajlar ya da bıraktığımız sakallar da görünmeyecek hale mi gelecek? “Sadece güzel görünsün diye“ diş fırçalayanların yaptıkları da boşa mı gidecek o zaman? Daha da uzaklaşacak mıyız birbirimizden? “İnsansızlaşma“ya devam mı edeceğiz? HES kodları her yerde olacak mı? Her yerde olursa, internetin daha da yaygınlaşması gerekecek. HES kodu gerekli olduğunda hemen ulaşabileceğimiz bir internetimizin ve “akıllı“ telefonumuzun olması gerekecek. Ama o zaman nereye gittiğimizi, ne yediğimizi, kimlerle gezdiğimizi daha rahat öğrenmeye başlayacaklar.
Tamam ama biz bu noktaya nasıl geldik? Eskiden “insafsızlaşma“dan kaçıyorduk; şimdi hem “insafsızlaşmak“ hem de “insansızlaşmak“ için can atar hale geldik. Peki, insanların eskiden çok önemli gördükleri “mahremiyet“ nereye gidecek? “Şeffaflaşma“yı da mı daha çok arzulayacağız? Peki, bu ruhsuz oyuncaklar bunu nasıl yapacak? “Ayak izlerimizi“ takip edecek değiller ya! Bence çok emin olmayalım. Belki de “ayak izlerimizi“ takip ediyorlardır! Sonraki yazımızda, biz de bizi takip edenleri takip etmeye başlarız o zaman!