1900’lerin başında Almanya’nın Bavyera eyaletine bağlı küçük bir şehir olan Herzogenaurach’ta dünya spor giyim tarihini değiştiren iki kardeş dünyaya gözlerini açtı.
1900’lerin başında Almanya’nın Bavyera eyaletine bağlı küçük bir şehir olan Herzogenaurach’ta dünya spor giyim tarihini değiştiren iki kardeş dünyaya gözlerini açtı. Adolf Dassler ve Rudolf Dassler kardeşler Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşına girecek olan, ekonomisi tepetaklak bir durum alacak olan Almanya’nın dünya çapında iki markasını yaratacaklarından habersiz olarak, annelerin çamaşırhanesini ayakkabı atölyesine çevirerek 1 temmuz 1924 tarihinde ‘Gebrüder Dassler Schuhfabrik’ (Dassler Kardeşlerin Ayakkabı Fabrikası) adlı atölye bozması fabrikayı kurdular. İlk kurulum aşamasında elektriğin yeterince yaygın olmamasından kaynaklı derileri parçalayabilmek için bisikletten elde ettikleri elektriği kullanan kardeşlerin pazar hedefleri atletizmle uğraşan sporcular için hafif, ince ve kaliteli ayakkabılar üretmekti. Abi Rudolf daha dışa dönük sosyal bir karakterken kardeş Adolf daha içe dönük ancak analitik düşünce becerisi yüksek bir karakterdi bu sebepten Rudolf ayakkabıların pazarlamasıyla ilgilenirken Adolf üretimle ilgilenmeyi tercih etti. Birinci Dünya Savaşının yıkıcı barış antlaşmaları Versailles ve Paris’in etkileri Almanya ekonomisi yiyip bitirmiş, hiperenflasyon etkisiyle insanlar parayla soba yakar duruma gelmişken anlaşmayı yok sayan, düşünceleri inanılması güç, lider Adolf Hitler ülkeyi etkisi altına almaya başlamıştı. Dassler kardeşler de bu etkiden nasibini almış ve Adolf Hitler 1933 yılında ülkenin başına geçtiğinde, Adolf ve Rudolf Nasyonel Sosyalist İşçi partisine üye oldular. Dassler markasının dünya çapında tanınmasına sebep olan ilk olay efsanevi atlet Jesse Owens’ın 1936 berlin olimpiyatlarında Dassler kardeşler tarafından donatılması ve 4 altın madalya alması olarak öne sürülse de, hatta Dassler kardeşlerin ticari düşüncelerinin siyasi düşüncelerinin önüne geçmiş olduğu öne sürülmüş olsa da olayların aslı pek öyle değildi yine de Dassler markası 1936 Berlin Olimpiyatlarıyla beraber dünya çapında tanınmaya başlanmıştı. Jesse Owens hikayesine dönecek olursak, Owens siyahi bir atletti ve siyahi insanlara aryan ırk ideolojisinde yer yoktu, buna rağmen kardeşler Owens’a Dassler markasıyla sponsor olmuştu ancak sadece Owens’a sponsor olmamışlardı. Kardeşler alman sporculara da sponsor olmuştu ve Almanya 89 madalyayla en çok madalya kazanan ülke olmuştu. Bir başka şehir efsanesi de Jesse Owens madalya kazandığında Adolf Hitler’in müsabaka stadını terk etmesiyle alakalıydı. Aksine Adolf Hitler sporcuyu alkışlamıştır, sporcu daha sonraları kendi sözlerinde kendi ülkemin başkanı Roosvelt beni Beyaz Saray’a davet etmedi, Hitler beni alkışladı sanırım propaganda sebebiyle o dönem böyle söylemler oluştu ifadelerinde bulunmuştur. Dassler kardeşler olimpiyatlar da yaşanan büyük başarı sonrası tanınırlık kazanmıştı. Dassler markası tüm hızıyla büyümeye devam ederken, kardeşler arasında ki en başında beri süregelen geçimsizlik katlanılamaz bir hal almaya başlamıştı. Geçimsizliğin en temel sebebi kardeşler arasındaki derin karakter farkı olmakla birlikte kardeşlerin aynı evde eşleriyle beraber yaşaması eşlerinin iş hayatına müdahaleleri, ve daha bir çok sebep kardeşlerin arasının açılmasına yol açmıştı. Bardağı taşıran son damla müttefik hava saldırısın da sığına girmeye çalışan abi Rudolf ‘a kardeş Adolf’un ‘kahrolasılar yine geldiler’ demesi olmuştur. Adolf sonraları söyleminin hava saldırısıyla alakalı olduğunu anlatmaya çalıştıysa da abisini ikna edememiş, Rudolf bu durumu ailesine yapılmış bir saygısızlık olarak görmüş ve ilişkiler kopma noktasına gelmiştir. Kardeşler bu olaydan sonra başlarına ne gelirse gelsin diğer kardeşi sorumlu tutmaya başlamıştır. İkinci Dünya Savaşı devam ederken kardeşlerin Nazi Partisi’ne olan bağlılığı devam ediyordu, Adolf Nazi askeri güçlerine bot üretirken daha fanatik olan Rudolf askere yazılmıştı. Rudolf askerden firar etmiş ancak firar sonrası yakalanmıştı. Kendisini ihbar eden kişinin Adolf olduğuna inanmayı tercih etmiş ve araları biraz daha açılmıştı. Savaşın sonlarına doğru Adolf müttefik güçleriyle yakınlaşmaya başlamıştır, kendine siyasi ve askeri bir çevre yaratarak savaş sonrasında hızlı bir büyüme hedeflemiştir. Rudolf savaşın son bölümünde tutuklanmış ve gizli polis teşkilatı Gestapo için çalıştığı öne sürülerek yargılanmıştır. Sonraları A.B.D tarafından açıklanan raporlar da ihbar eden kişinin Adolf olduğu ortaya çıkmış ve yaşanan bu olay üzerine ilişkiler tamamen kopmuştur. 1948 yılına gelindiğin de kopan ilişkilerin etkisiyle beraber, kardeşler ayrı çalışma kararı aldılar. Şehrin iki kıyısına ayrılan kardeşler kendi fabrikalarını kurdular. Adolf çalışanların büyük bölümünü alarak kurduğu şirketine isminin ve soy isminin karışımı olan Adidas ismini verdi, Rudolf başta Ruda ismiyle kurduğu şirketini sonraları spor markası için daha uyumlu olacağını düşünerek Puma ismine çevirdi. Böylelikle dünya spor giyim pazarında söz sahibi olan iki dev firma Puma ve Adidas’ın serüveni başlamış oldu. Adidas ve Puma markalarının ilk dönemlerin de Rudolf dışa dönük karakteri sayesinde başarı sağlamış olsa da ilerleyen dönemlerde Adolf teknik bilgisinin etkisiyle Adidas’ı farklı bir noktaya getirmiş ve Adidas çok daha büyük ve organize bir şirket halini almıştır. İki kardeşin kurduğu fabrikalar bulundukları şehir olan Herzogenaurach’u da etkilemiş şehir ikiye ayrılmış insanlar çalıştıkları fabrikaya göre sosyalleşmeye başlamışlardır. Adidas çalışanları sadece Adidas markasının bölgesinden alışveriş yapar oradaki bölgelerde sosyalleşirler, aynı durum Puma çalışanları için de geçerliydi. Öyle ki iki rakip marka arasın da evlilik yaşanmasının yasak olduğuna dair söylentiler bile vardır. Adolf ve Rudolf’un hikayesi iki efsane spor giyim markasına hayat verdi. Birbirine küs olarak 4 sene arayla ölen kardeşler, şehir mezarının iki ucuna defnedildi. Markaların genel merkezleri halen Herzogenaurach’ta bulunmaktadır. Ayrıca kardeşlerin ve markaların hikayesini konu alan bir müze de şehir de hizmet vermektedir. Şahsi düşüncem kardeşler bu kadar geçimsiz olmasaydı kuvvetle muhtemel Gebrüder Dassler Schuhfabrik markası hala hayatımız da olacak ve spor giyim piyasasının lideri Nike değil Dassler kardeşler olacaktı. Her şeye rağmen Dassler kardeşler savaşların, imkansızlıkların üst düzey olduğu, Almanya’nın en karanlık dönemlerinden iki dünya markası yaratmayı başarmışlar, saygıyı fazlasıyla hak ediyorlar.