Öğretmenlerin kral olduğu zamanda öğrenci olan, öğrencilerin kral olduğu zamanda öğretmen olan öğretmenler… Bir zamanlar ‘eti senin, kemiği benim’ denilerek velilerin çocuklarını teslim ettikleri; şimdi ise Milli Eğitim Bakanlığı’nın ‘eti senin, kemiği benim’ diyerek öğrenci olan - olmayan, veli olan - olmayan, eğitimden anlayan - anlamayan herkese ‘alın tepe tepe kullanın’ dediği kimsedir, öğretmenler. Pandeminin zirve yaptığı geçen hafta verilen kararla okullar yeniden kapandı ve Pazar günü herkese yeni ders programları ulaştı. İlkokul programından bahsediyorum. Diğer sınıfların programını görmedim. İlkokulların programı şöyle:
Sosyal medya mesajlarını okudukça, ‘galiba bu sefer değişecek bir şeyler ama salgın müsaade etmiyor’ diyorduk. Annelere izin vermiyorsunuz diye anaokuluna giden, kreşe giden altı bezli bebekler, çocuklar oradaki… Öğretmenlerin evde eğitim almaya çalışan çocukları ve evde o çocukları bekleyen yaşlı ananeler, babanneler, bakıcı teyzeler… Onları kim koruyacak?
SİZİN SAHİP ÇIKMADIĞINIZ EMEKÇİNİZE kim sahip çıkacak! Niye herkese, her şeye inat devlet okullarına inandığımız için, talim terbiyeye güvendiğimiz için bizi utandırıyorsunuz? Neden Çocuklarımıza açıklama yapamaz hale getiriyorsunuz? Pedegoji pedegoji olalı böyle bir hastalık tedavi edemedi. Ne isterseniz yapın, eğitimsiz kalmayacak kimse. Bu neslin, sistemin çarkından defalarca geçmiş öğretmenleri, eğitimin edindirebildiği dönemde okumuş aileleri ve her şeye rağmen öğrendikçe mutlu olan minicik bireyleri var. Öğretmenler olmadan yalnız başımıza biz bu işin içinden çıkamayız. Sırtımızı değil, yüzümüzü dönelim öğretmenlerimize. ‘Eti senin kemiği benim’ değil de çocuklarımız da öğretmenleri de tek parça kalsın. Öğretmenle el ele verdik, birlikte başardık diye gururlanalım. Çünkü inanın öğretmenlerin de bizden hiç farkı yok. Biz bu sistemle ilgili ne biliyorsak onlar da o kadar biliyor.
Bir sorumlu anne, bir yazar, bir sıradan vatandaş, bir hala öğrenme çabası içindeki birey olarak serzenişlerimi yazdım. Çocuklarımız için endişeleniyoruz. Çocuklarımızın öğretmenleri için de endişeleniyoruz. Bu mantıksızlık nasıl izah edilebilir, biri çıkıp anlatsın Allah aşkına! Bu vesile ile hala yoktan var etmeye çalışan, hiçbir şey yokmuş gibi çocuklarını yüreklendiren, işe değil okula giden öğretmenlerin, Onlardan ayrılalı çok uzun yıllar olmasına rağmen, Bu satırları yazabilmemi sağlayan, her seferinde ‘kitap okuyun yavrum’ diye yalvaran Türk dili ve Edebiyatı öğretmenim Melik Altun’un, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisinin farklı şeyler olduğunu öğreten ve her şeye rağmen şükür etmenin huzur getirdiğini bize edindiren Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenim Mehmet Özkan’ın, Seven, severek söven, severek döven, severek öğreten öğretmen gibi öğretmenlerin günü kutlu, kıymet bilenleri çok olsun… Bu şarkı da tüm 70 – 90 arası doğan bizlere gelsin.