Her şeyin güzel olduğu bir gün. İstanbul vapurlardan bir şiir.
Ben şiir okudukça mısralar martılara erişir. Rüzgârlı bir İstanbul sabahı martılar bir Kubrick filmidir. Acelem var. Günde 3-5 yer gezmeliyim. Devrimlerim beklemez. Yavaşlamak için acele etmeliyim.
İstanbul’un her rengini severim. Sana bir “cumartesi” getirebilirim. Biraz daha şarap içebilirim.
Koridorun sonunda üç beş afiş. Filmler su gibi akıp geçmiş. Yeni sinemalar eskilerin izini sürmemiş.
Biraz daha yergi, biraz daha sergi, biraz daha yıldız, biraz daha çiçek, biraz daha komünizm.
Gözlerin benim kirpilerim. Gözlerin Dolce & Gabbana çerçeveli birer film.
Mariah‘ın sesi kaç 5 oktavlık bir devrim…
Nane tadı veriyor hevesim… Ben işin felsefesiyim… Mayıslardan “fikirler” biçerim.
İtalyan yönetmenlerden ve modacılardan “ sıcacık bir mevsim”.
Gazetelere haber geçelim: İsminden şiirler tütüyor, her ekmeğin bölünüşünde biliniyor Berkin…
Yeryüzü Orkestrası’nda çalınıyor kahverengi şiirlerim.
Şiirler ve şarkılarla beliriyor biçim. Küçük, sıcak devrimlerim. Matisse’nin devrimleriyle maviyim. Charlie’nin bastonu, Picasso’nun Guernica’sıyla griyim. Neruda’nın şiirleri, Klimt’in aşk yüklü eseri, Van Gogh’un sarı rengi, Beethoven’in besteleri birer devrim.
Yönümle netleşirken karakterim…
Akustik anlarda 6 fotoğraf çektim.
Daha çok kitap, daha çok festival, daha çok mizah, daha çok Madonna.
Bir gün; her şeyin güzel olduğu bir gün;
Emperyalizme küfredeyim, sanatı yücelteyim…
Yani her şeyin güzel olduğu bir gün… Yani “Çav Bella” çaldığı gün, en çok Amy Winehouse’un sesinin olduğu gün…
İstanbul’da bir sürrealist!
Elinde bir fırça… Tabloda dağılmış bir kapitalizm