EĞİTİM BİLİM

Çetin bir eğitimciden ‘başarı’ tüyoları…

Bir özel okul reklamı gibi okumayın bu röportajı. Eğitimin önemini bilen ve öğrencinin kendisini geliştirmesine önem veren, okul sporlarının başarı getirdiğine inanan deneyimli bir eğitimcinin tecrübelerini okuyacaksınız. Çocuğunuzun eğitim hayatına ve geleceğine katkıda bulunacağına emin olduğum tecrübeler okuyacaksınız. İyi okumalar…

Çıkıp sokakta ‘Musa Çetin kimdir’ desek ne derler sizce? Ben duyduklarımı söyleyeyim size… Biga Ortaokulu’nun efsane müdürü… Sporsever, atletizmi daha çok sever… Bahçeşehir Koleji Biga kampüs müdürü… Bir de ben bunlara spor akademisi mezunu zannederdim ama aslında ilk branşı sınıf öğretmenliğiymiş diye de eklerim.

Öğretmen liselerinin gerçek öğretmen yetiştirdiği zamanlarda eğitimden nasibini almış, kendinden de bir şeyler eklemiş ve onun verdiği özgüven, bilgi ve beceri ile gittiği her okulu yıldız haline getirmiş bir okul müdürü. Bahçeşehir Koleji’ni tanıtmak için değil, Musa Çetin'in kendi hikayesini dinlemek için gittim Bahçeşehir Koleji’ne. Neden merak ettiğimi soranlara… Hikayesini kısaca söyleyeyim. Kendisini Çiceklidede Özel İdare Ortaokulu’nda müdür olduğu dönemlerden tanıyorum. Çabasına şahidim birebir. Ardından Biga Ortaokulu’nu aranan okul kıvamına getiren, eski günlerine döndüren, sınavsa sınav, sporsa spor, sanatsa sanat anlamında birçok özel okulu geride bırakacak hale getiren ve tabiki bu alanda en iyileriyle çalışmayı hedef edinen, özel okul kurucuları tarafından aranan bir isim haline gelen Musa Çetin'in sadece nereden nereye geldiğini anlatmak için değil, şimdiki hedefleri için de sohbet etmek istedim kendisiyle. Nice böyle eğitimciler var tabiki ama halen devlet kurumlarında çalıştıkları için her şeyi konuşabilmek mümkün olmuyor.

Kaç doğumlusunuz?
1971 doğumluyum.

Nerelisiniz?
Çeşmealtı Köyü.

Öğretmenliğe kaç yılında başladınız?
1993 yılında Zonguldak'ta başladım. Branşım sınıf öğretmenliği fakat yıl olarak emin değilim ama 2008 olabilir, yan dal olarak beden eğitimine geçtim. Fakat idarecilik yaptığım için birkaç ders saati dışında beden eğitimi öğretmenliği yapamadım.

Hangi üniversitede okudunuz?
Bursa Uludağ Üniversitesi sınıf öğretmenliği bölümünde okudum.

Biga'ya gelene kadar nerelerde çalıştınız?
Zonguldak'ta 14 yıl çalıştım. Bunun 12 yılı köyde, kalanı ise Devrek 'te merkezde çalışarak geçti. Biga'ya gelmek istedik ve oldu. İlk olarak Örtülüce Köyü’ne geldim. Orada 1 yıl sınıf öğretmenliği yaptım. Sonra Çiceklidede Özel İdare Ortaokulu’nda müdür olarak Biga'ya geldim ve orada 6 yıl çalıştım. Orada çalışırken alan değişikliği hakkı geldi ve beden eğitimi bölümüne o zaman geçtim.

Neden alan değiştirdiniz?
Yönetici kademesinde sınıf öğretmeni kadrosuyla kalsaydım sadece ilkokullarda yöneticilik yapabilirdim. Ben ortaokul yöneticiliği yapmak istiyordum. Ve zamanında ben de spor yaptım. Sevdiğim bir alan. Atletizm ile ilgilendim ve önemli sonuçlar aldım. Ve belki bir gün yöneticiliği bırakıp öğretmenlik yaparsam, devamında beden eğitimi öğretmenliği yapmak isterim diye düşünerek verdiğim bir karar oldu.

Neden ortaokul yöneticiliği?
Daha çok aksiyon var çünkü. Örneğin LGS. Ben o heyecanı, ona hazırlanma sürecini ve hedef belirlemeyi seviyorum.

Sonra Biga Ortaokulu’na geçtiniz?
Evet. Çiceklidede Özel İdare Okulu’ndan sonra Biga Ortaokulu’na geçtim.

Sizin kariyerinizde Biga Ortaokulu büyük bir rol oynuyor. Size ne ifade ediyor?
Öncelikle Melis ve Erkan, çocuklarımın okulu olması benim için önemliydi. Biga Ortaokulu büyük, güzel ve başarılı bir okul. Bunu herkes kabul eder zaten. Ara ara aklımdan geçerdi. Bazen kısa vadede hedeflerim oluyor. Herkes gibi… Düşünürdüm Biga Ortaokulu’nda yöneticilik yapar mıyım acaba diye.  O yıl değişiklik yılıydı ve Biga Ortaokulu müdürü emekli oluyordu. Ben de tercih ettim ve 2014 yılında Biga Ortaokulu’nda başladım. 4 yıl çalıştım ve sonra özel okula geçtim.

Emekli olunca mı geçtiniz özel okula?
Hayır. Emeklilik hakkını yıl olarak tamamlamıştım ama emekli olmama 7 yıl vardı ve istifa ederek geçiş yaptım.

Özel okula neden geçmek istediniz?
Farklı okullarda yöneticilik yaptım ve özel okul tecrübesini de kariyerime eklemek istedim. Bir şeyler yapma isteğim hep vardı ve bana teklif geldiğinde okulun ilk proje halini gördüm. Her şey vardı. İmkanlardan bahsediyorum. Spor salonu, konferans salonu, laboratuvar ve teknoloji gibi. Bunların hepsinin aynı yapı içinde olacağını görmek beni çok heyecanlandırdı ama tabi bir süre düşündüm ve içime sindi. ‘Ben yapabilirim hatta ben yapmalıyım’ dedim. Bu şekilde geçiş yaptım.

Sporcu kimliğiniz ve spora hakimiyetiniz sizin olduğunuz her yerde bir adım önde oluyor. Takip ediyorum ve burada yani Bahçeşehir Koleji'nde de bunu fark ettim. Hemen hemen her branşta sporcunuz var, değil mi?
Savaştepe Öğretmen Lisesi mezunuyum ve öğretmen liseleri eski köy enstitüsünden gelen bir kültürle yoğrulmuş bir sistemdi. Bizim okuduğumuz yıllarda hepimizin öğretmen olacağı anlayışıyla eğitim veriliyordu. Çiftlikte de çalışırdık, tarla işi de yapardık. Eğitim öğretim faaliyetlerinin içerisinde ‘sürekli üret ve spor’ vardı. Büyük bir kampüstü. Okulumuz içerisinde açık, kapalı spor alanları olan herhangi bir takımda olmanın çok önemli olduğu bir yapının içinde yetiştik. Ben de o dönem futbol oynamıştım bir takımda. Mesela her ay mutlaka bir sınıf, tüm okula bir gösteri hazırlar, tiyatro ya da müzikal gibi ve sahnelerdi. Müzik dersinden geçmek için İstiklal Marşı’nı flüt ile çalmak zorundaydık. Bu daha önce mandolinmiş. Ben de o dönemde spor alanında daha da yoğunlaşmıştım. Sonrasında Bursa'da üniversiteye gittiğimde haliyle o bakış açısıyla eğitim hayatıma devam ettim. Orada da çok iyi öğretmenlerimiz vardı. Atletizm ile ilk orada tanıştım diyebilirim. Bizi hakemlik ve antrenörlük konusunda teşvik ederdi. ‘İleride yan dal alabilirsiniz. kendinizi mutlaka geliştirin’ derdi. O dönem kurslara katılıp hakem de olmuştum.

Sınıf öğretmenliği yapmaya başladığınızda nasıl faydalandınız spor bilginiz ve deneyiminizden? Bu tecrübeleri öğretebildiğiniz öğrencileriniz oldu mu?
Köyde başladım zaten önce. Ben sınıf öğretmenliği yapıyordum ve okulda ortaokullar da vardı. Takım yapmak için ortaokul öğrencileri yaş olarak daha uygun oluyor. Dedim bir futbol takımı kuralım ve en azından bildiklerimizi öğretelim, paylaşalım. Komşu köylerle başladık maç yapmaya, sonra okul sporlarına katıldık ilçede. Sonra atletizm yarışmalarına katılmaya karar verdik ama fazla antrenman yapamadık. Yapamadığımız için de o yıl gerçekleşen Cumhuriyet Koşusu’nda başarılı olamadık. Bir dahaki koşu için tam bir yılımız vardı ve en büyük eksiğimizi biliyordum. Antrenman yapamadık. Bu arada Ankara'da büyük çaplı bir kursa katılıp antrenörlük belgemi de almıştım. Yeni öğrenciler keşfederek başladık çalışmaya. Sporun disiplininden de uzun uzun bahsederek, örneğin beslenme alışkanlığı, uykunun önemi gibi güzel bir program hazırlayıp çalıştık. Velilerimiz de destek olurlardı. 4 takımla gittiğimiz il birinciliğinde 3 takımımızla birinci olduk. O 3 grupla Afyon'a grup birinciliğine gittik. Oradan bir takımla grup birincisi olduk. Konya'ya Türkiye Şampiyonası’na gittik. Sadece 12 takım vardı ve orada 10’uncu olduk.

Kazanmak tamam, kaybedince ne oluyor?
Tabi zaten kaybedince moral olarak düşmeye çok meyilli bir yaşta oluyor çocuklar. Kazanmaktan önce antrenmanın önemini vurguluyorduk. Bu, dersleri için de geçerli. Tekrar etmek, hemen pes etmemek ve sonucundaki kazanılan madalyalardan önce kazanılan deneyimler. Mesela bir öğrenci ilk defa denizi gördü. Bir spor müsabakasına gittiğimiz başka şehirde. Onun için çok büyük deneyimdi.

Örtülüce Köyü nasıldı? Sınıf öğretmenliği yaptınız orada?
Evet, 1 yıl sınıf öğretmenliği yaptım Örtülüce'de. O dönem Adnan Özden yöneticiydi. Ben geldim ve dönem başlayınca, Handan Canbaz yöneticilik yapmaya başlamıştı. Ben de anlattım atletizm ile ilgili özelliklerimi. Onlar da sağ olsunlar, beni çok desteklediler. Köylüden, veliden de destek geldi. Çanakkale'de ilk koşumuzda kız takımımız ile il birincisi olduk. Kocaeli'de erkek takımımızla krosta birinci olduk. Bu arada ilkokullarda da pist yarışlarına hazırlanıyorduk. Uzun atlama, yüksek atlama gibi alanlarda. O takımımızla da Çanakkale'de birinci olduk. Türkiye Şampiyonası’nda yarıştık.

Özel İdare Ortaokulu’nda da kaldığınız yerden devam ettiniz galiba?
Evet, öyle diyebiliriz aslında. Büyük bir okul olduğu için koşan çocuklar varmış. Daha önce yarışmalara falan katılmışlar. Mezun olup gidenler olmuş. Yeniden takımlar kurduk. Alan olarak daha güvenli bir bölge olduğu için okulun dışında bile koşu yapabiliyorduk. Ve orada da ilde ve ilçede yine bir sürü ödüller aldık. O sırada kaymakam olarak Fatih Genel Biga'ya gelmişti. Ben de o dönemde Biga'da neden Atatürk koşusu yapılmıyor diye merak ediyordum ve bir yarışma yönergesi hazırlamıştım. Bunun Fatih Genel'e sunumunu yaptım. Kendisi çok beğendi ve destek olması gerektiği yerde destek de olacağını söyledi. Beden eğitimi öğretmenleri destek oldular. O dönem dershaneler vardı. Ödül anlamında yarışmaya teşvik edici olsun diye 4 dershanenin 4'ü de eşit miktarda destek oldular, sağ olsunlar. Geliştirerek ve bazı şeyleri değiştirerek tüm kademelerde 800'e yakın öğrencinin katılımıyla 5-6 yıl yapıldı Atatürk koşusu. Sonra sonlandırıldı.

Peki nasıl anlıyorsunuz cevherleri? Öğrencileri nasıl keşfediyorsunuz?
Beden eğitimi öğretmenleri ile yapılıyor çalışmalar. Atletizmde yetenek seçimi kriterleri vardır. Onları uygularsanız. Bunu en yoğun Biga Ortaokulu’nda yaşadık. Hem öğrenci fazlaydı, hem de Çanakkale atletizmde ilgili ve iyi illerden birisi. Orada Vicdan Berberoğlu hocamız var. Hem çok başarılı bir milli takım atletizm antrenörü. O da bizi ve sporu çok destekliyordu. Mustafa Anıl Korkmaz örneği burada doğru olur. Voleybol oynarken sıçrama yeteneği fark edilip, uzun atlamadan başlayarak atletizme giden yolculuğu olmuştu. Böyle durumlarda diğer çocukların da dikkatini çekmek daha kolay oluyor. Bahçede antrenman yapmak mesela çok faydalı bu konuda. Alt sınıflar görüp özeniyor. Ya da başarılı öğrencileri kürsüde gösterirsen, hediye vermek değil önemli olan, onu akranlarının karşısında tebrik etmen önemli. Bu hareket diğer öğrencilerin de heveslenmesini sağlıyor. Ama sadece yetenekli olmak başarı gerektirmez. Hem yetenekli hem de istekli olması şart.

Sınav sürecinde de çok iddaalı hedefler belirleyip bu hedeflerin çoğunu tutturdunuz. Bu süreçte yani sınav sürecinde spor yapmak akademik başarıyı nasıl etkiliyor?
Bir şey kaybettirdiğine ben asla inanmıyorum. Hatta ben istatistiklerle çalışırım ve Biga Ortaokulu’nda bu konuda istatistik çıkarmıştım. Kalabalık bir veli grubuna hitap ederken elinde mutlaka somut verilerin olması gerektiğini düşünüyorum. 2002 yılında çok yoğun bir spor dönemi yaşadık. Bir sürü yarışa katıldık. Arada ders kayıplarımız oldu, ama yılsonunda LGS sonuçlarına baktığımızda spor yapanlar ile yapmayanların sonuçlarını ikiye ayırıp değerlendirdim. Örneğin bütün okulun LGS ortalaması 350 ise sporcuların LGS ortalaması 380 gibi bir rakam çıkmıştı. Yüksekti. Düşürmüyor. Onu biliyorum ama yükseltmesi normal. Çünkü spor bir disiplin ister. Başarıda gereken en önemli etken disiplindir. Sporda da böyle. Okul başarısında da böyle. Velilerimiz genellikle, ‘hocam yoruluyor’ gibi şikayetlerde bulunur. Bu konuda haklılık payları olabilir ama burada düzeni koruyacak kalan öğrencinin kendisi. O bir birey ve bunu planlayabilir. Herkesin tanıdığı bir örnek olsun diye yine Anıl’ı örnek gösterebilirim. Çok iyi bir üniversitede yüzde 100 burslu okuyor. Ortaokul 7’nci sınıfta spora başladı ama 8’inci sınıfı çok yoğun sporla geçti ve buna rağmen Çanakkale Fen Lisesi’ni kazandı. Burada antrenman yapmak istediği için Biga’ya bizim okulumuza geldi. Bu örnekte mesela müthiş bir yükseliş var. Ama başka birisi başka bir örnek verir düştü diye. O zaman burada yine en büyük sonuç şu olur; bu çocukla alakalı bir durum.

Bir dönem İlçe Spor Müdürlüğü yaptınız. Nasıl geçti o dönem?
Kısa bir süre yaptım aslında. O da çok güzel bir dönemdi ve yeni bir spor salonu yapılmıştı o dönemde Biga’ya. O salonu değerlendirmek adına ‘Okullar bölgesindeki okullar ile okul saatlerinde 1’er gün her okula kullandıralım’ istedim. Hatta O dönemin beden eğitimi öğretmenleriyle de görüşüp konuşmuştuk. Fakat bu gerçekleşemedi.

Burada nasıl? Yani Bahçeşehir Koleji’nde akademik başarıyı tartışmıyorum. Spor alanında diğer okullara göre birçok imkana sahip olan bu okulda Musa Çetin neler yapıyor ve yapacak?
İmkanlarımız çok gerçekten. Spor salonu, yüzme havuzu gibi şanslarımız var. Akademik program yoğun. Haftada 50 saat ders yapıyor çocuklar. İlk yıl öğrenci sayımız nedeniyle her sınıftan takım oluşturabilecek durumda değildik. Tam o duruma geldik sayı olarak, pandemi dönemi başladı. Bu yıl çok daha farklı, güzel ve hevesli bir dönem bu konuda. Lisanslı öğrenci sayısı en çok olan şu anda burası. Çanakkale’de en çok branşta yarışa katılan yine burası. Bu işler böyle başlıyor. Katılım anlamında hedefimizi tamamladık. 20 ve üzeri branşta yarışlara katılım sağlıyoruz. Bu rakam benim şimdiye kadar sahip olduğum en büyük rakam. Antrenman sayımızı arttırmaya başladık. 23 tane takımla ancak akşamları antrenman yapıyoruz. Yer problemimiz olmadığı için akşamları da istediğimiz saatte yapabiliyoruz ama zamana ihtiyacımız var. Birinci önceliğimiz başarılı olmak değil. Başarı bir hedef. Önceliğimiz öğrenciye bir takımın parçası olma duygusunu yaşatmak ve bir formayı temsil etmenin zevkini tatmasını sağlamak. Öğrenciyken bunu yaşamak çok farklı bir duygudur. Antrenmanlar düzene girince hedef koymaya başlarsınız. Mesela bizim futsal (salon futbolu) takımımız Biga’da birinci oldular. Ve maçı kazandıktan sonra okula gelip direkt odama girdiler ve ‘hocam başardık’ dediler. Sarıldık, sevindik. O çok büyük bir duygu. Öğrenci için müthiş bir gurur. Sporda ‘hep ben kazanacağım’ gibi bir yolculuk olmaz, olamaz. Bahçeşehir’de biz öğrencimizin bir takımın parçası olmasını ve Biga’da bu tip yapılan faaliyetlerde her yerde olmak istiyoruz. Mesela bu yıl voleybolda yıldız kızlarda sadece biz vardık. Neden sadece biz vardık, onu da bilemiyorum. Çan’a gittik. Orada 2 maçı da kaybettik. Yenebilirdik de. Burası inanın çok önemli değil. Ama ben Biga’da bir sürü takım olmasını isterdim her okuldan, kulüpten. Futsalda olduğu gibi. Biz ilçede olursa ilçede, İlde olursa ilde öğrencilerimiz ile birlikte gideceğiz. Yarışacağız, kazanacağız, kaybedeceğiz ama takımlarımızla hep var olacağız.

Okulunuzda beden eğitimi derslerini kim veriyor?
Turgay Duman, Sabri Demir ve basketbol antrenörü olarak Semih Eraymanlı ile çalışıyoruz. Burada yeter ki çocuklar spor yapmak istesin ve aileleri de buna müsaade etsin. Ben 31 yıllık öğretmenlik hayatımda binlerce öğrenci gördüm ve birçoğunun sınav döneminde bulundum. Okulların bu süreçte en önemli misyonu, bence öğrenciye seçenek sunması olmalı. ‘Ben de 13 yaşındayım. 6’ncı sınıf öğrencisiyim ve bu okul bana ders dışında ne verebilir?’ Bu soruya cevap arayan ve çare bulan kurumlar olmalıyız. Bende olmayan bir branşı yapan bir öğrencim varsa ben daha çok antrenman yapması için elimden ne gelirse yaparım. Mesela Cemre Eren var. Öğrencimizdi, karate yapıyordu. Türkiye ikincisi oldu karatede. Benim okulumda karate branşım yok. Süleyman Orhan ile çalışıyordu.  Biz Süleyman hoca ile sürekli iletişim halinde oluyoruz. Ve Cemre Eren LGS’de bizim okulumuzun birincisi oldu. Biga’da sanırım 3’üncü oldu. Şu anda Kadıköy Anadolu Lisesi’nde okuyor. O kadar çok ders kaybetti ki Cemre kamplara gittiği için. Ama aynı öğrenci bir milyon kişi içinde 5 bininci oldu Cemre. Bu sebeple eğitim ve spora dair bir mesaj oldu röportaj içeriğimiz. Son olarak şunu da söylemek isterim. Cemre ile hala iletişim halindeyiz. Kadıköy Anadolu Lisesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı’nda hazırlık sınıfında 100 alan tek öğrenciymiş. Aile Cemre’yi bize kaydettirirken hiç tereddüt etmedi. Belki maddi olarak onlar için çok kolay olmadı ama şu an mutluluğunu hala bizimle paylaşıyor olması da bizim için paha biçilemez bir duygu. Belki bir süre sonra Cemre’yi de milli takımda görürüz.

(Röportaj: Çiğdem Özden Demiray)