Sunum Pastanesi tam 3, Habip Yüksel ise 22 yıldır Biga'da. Biga’da doğmamış ama Biga yerleşmiş, Biga’nın çok sevdiği nadir insanlardan birisidir Habip Yüksel. Ben de geçtiğimiz yıllarda geçirdiği trafik kazasından sonra fark ettim ne kadar sevildiğini. Ben de tanırdım kendisini ama çocuğum küçükken dondurma almak için her akşam gide gide yakından tanıma fırsatım oldu. Oğlum ona Habip der, o da ona adamım.
Hep hareketli, hep enerjiktir. Hiç sakin görmedim ben. Konuşurken bile öyle. Hayatı da öyle geçmiş. Her şeyi ayrı bir macera. Röportaj için öyle kişileri sıralarken oğlumun aklına geldi, ‘Habip'i yazsana’ diye. Sağ olsun kırmadı beni, zamanını ayırdı. Benim neden aklıma gelmedi bilmiyorum ama çok iyi bir söyleşi çıktı ortaya. Habip Yüksel'i ve Biga'nın yine çok sevdiği bir kişi olan Latif Güler’i, nam-ı diğer LATO'yu anlattık uzunca.
“AMCAM VE YENGEMLE BÜYÜDÜM”
Kaç doğumlusunuz?
1974 doğumluyum.
Pastacılığa ne zaman başladınız?
1986 yılında başladım.
Çok küçükmüşsünüz. Nasıl oldu öyle, nerede başladınız?
Hani derler ya her koyun kendi bacağından asılır. Bizim orada o sözü yaşarsın. Isparta'da başladım. Ortaokula yeni başlamıştım. ‘Okumayacağım’ diye inat edince, ‘Gurbete git de, okumamak neymiş gör’ dediler. Bindirdiler otobüse, gittim. ‘Eti de kemiği de senin’ dediler.
Aslen nerelisiniz?
Rize Çamlıhemşin.
İlk kaç yıl çalıştınız orada?
5 yıl çalıştım. Çıraklık, kalfalık, bulaşıkçılık yaptım. Orada yattım, orada kalktım. Merdiven altında bir yer vardı, orada yatıyordum. Biten unların çuvallarından bir yatak yapmıştım kendime ama o kadar güzel bir yatak olmuştu ki... Yılda bir defa elbise alıyorlardı Ramazan Bayramı’nda, o kadar. Ve sadece boğaz tokluğuna çalışıyorduk. Şartlarım çok ağır ve kötüydü. Kötü de davranıyorlardı ama ne yapalım meslek öğrendik. Ya öğrenemeseydim.
Memlekete gittin mi peki bu beş yılda?
Yok, hiç gitmedim değil, gidemedim. Ben, annem ve babamla çok yaşamadım zaten. Babamın amcasının çocuğu olmamış, ben 5 aylıkken ‘Ver Habip'i biz büyütelim’ demişler. Onlar da vermiş. Beni amcamla yengem büyüttü. Dedem derim amcama da.
Kalabalık bir aileniz mi vardı?
Hayır, bir tane kız kardeşim var sadece.
Köyden çıkarken pastacı olmak için mi çıktınız, yoksa ne iş olsa öğreneceğim diye mi?
Köye gelen bir pastacı vardı. O gelince eve de pasta gelirdi. Her pasta yediğimde ‘ben pastacı olacağım’ derdim. Pastacı olmak için gittim Isparta'ya.
“ASKERDE DE PASTACILIK YAPTIM”
5 yıl sonra ne oldu peki? Nasıl kurtuldunuz o pastaneden?
Kaçtım. 17 yaşındaydım. Antalya'ya kaçtım ama usta yakaladı beni. Sonra yine 2 ay kadar çalıştım ama kafaya koydum kaçmayı. Para vermiyorlar, her türlü eziyet var. Zaten çıraklıktan usta oldum. Gramlı, kilolu anlatmadılar ki hiç. Öğrenmenizi istemiyorlar. Tartının bir tarafına ayakkabısını koyuyor, diğer tarafa un koyup böyle ölçü belirliyorlardı. Ayakkabı kaç gram bilmiyorum ki. Hep kendim göz kararı öğrendim her şeyi. Mesela çöpe bakıyordum, kırık yumurtaları birleştirip, kaç yumurta kırmış onu anlamaya çalışıyordum. Ve ben bu defa köye, Rize'ye kaçtım. Sonra turistik birkaç yerde çalıştım. Sonra askerlik yaşım geldi. Askerde de pastacılık yaptım. Orada kendimi çok geliştirdim. Güvenim de geldi kendime. Çok özel pastalar yapma fırsatım oldu.
“ISPARTA’DA DÜKKA AÇTIK”
Askerden sonra ne oldu?
Isparta'da dükkan açtık amcamın oğlu ile birlikte. Kız kardeşlerimiz de bizimle çalıştı. İsmi Elevit'ti. 2 yıl sonra oradan da ayrıldım. Oradan da Burdur'a gittim. Aynı gün içinde 3 işyerinde çalıştım. Sabah 05:45 treni ile Isparta'dan Burdur'a gidiyorum, işim bitiyor. Sonra 15:00 otobüsü ile Isparta'ya dönüyorum. 20:00'de orada işim bitiyor. Diğer işyerine geçiyorum. Saat 23:00'te işim bitiyor ve eve gidiyordum. Çok çalıştım ama iyi para kazanmıştım. Zamanım yoktu harcamaya.
Eee sonra?
Bir malzemeci vardı. O, ‘Ya Habip, bu böyle olmaz. Ben seni Ukrayna'ya göndereyim. Şartlar iyi, mesleğin de var. Bu şekilde çok yoruluyorsun dedi. Kabul ettim. Ama unuttum ben onu. Sonra yine başka bir malzemeci geldi; ‘Seni Biga’ya gönderiyoruz. İsmini ilk defa duydum. ‘Pasaport falan lazım mı?’ dedim. ‘Yok’ dedi ya, Çanakkale Biga. Ben öyle Biga’ya geldim.
Latif abinin yanına mı?
Yok, ilk Hayati abinin yanında başladım. 1999 yılında ama 5 ay kadar çalıştım ayrıldım. Dayan Unlu Mamülleri’ne girdim. Oradan da ayrılıp Akçay'a gittim. Sonra aradılar, ‘Biga’ya gel, sana göre bir iş var’ dediler. Sonra Latif abiye başladım. Hayatımda tek iz bırakan, dokunan adamdır LATO. Ben hiç inanamıyorum öldüğüne. Benim için ölmedi yani aslında. Latif abi pastacı, Ercan abi işletmeciydi. Latif abide 5 yıl, Pehlivan Pastanesi’nde 14 yıl çalıştım. İşletme ortaklıktan ayrılınca imalatçı olduğum için ben Ercan abiyle kaldım.
“SOHBET EDERKEN BANA HAYATI ÖĞRETTİ”
Nasıl geçti LATO'da zaman?
Valla bir sürü şey var ama birkaçını anlatayım. Mesela her akşam saat 23:00'te halay çekerdik kapı önünde. Nedeni de yok. Eğlence işte. Kim varsa orada. Saat gelince komşular da cama çıkardı.
Latif abiyle kardeşliğimiz hep devam etti. Varlığı benim için çok büyük bir şanstır. Sohbet ederken bana hayatı öğretti.
Peki Pehlivan Pastanesi ne ifade ediyor senin için?
Hayatımın en iyi, en verimli ve en yoğun yıllarını ifade ediyor. Biga’daki hayatımı ifade ediyor.
Eşiniz Serap Hanım Bigalı. Onunla ne zaman, nasıl tanıştınız?
Daha Biga’ya ilk geldiğimde tanıştık. Gençlik işte. Çalışmaya başladım Hayati abinin orada ve sordum oradaki arkadaşa, ‘Burada en güzel kız kim?’ diye. Yani bir kız arkadaşım olsun istedim. Serap o zaman kuaför Saliha’da çalışıyordu. İşyerleri de çok yakın. Arkadaş gösterdi, ‘bak, bu kız’ dedi. Ben görünce Serap’ı çok beğendim. Erkan Market vardı o zaman. O ne zaman oraya giderse, ben de gidip sigara alıyordum. Ama uzun süre bana pas vermedi. Her yerim sigara oldu. Serap 18, ben 24 yaşındaydım. Tam ikna ettim. Bana, ‘Kaynanalar parkına gel’ dedi. Ben de dalga geçiyor, öyle isimde park mı olur, dedim, gitmedim. Sonra Emre Dıramalı’ya sordum, ‘Böyle bir yer var mı?’ diye. Allaaaah! Varmış. Yine başa döndük. Sonra neyse ikna ettim bir şekilde. 2 yıldan fazla çıktık. Ama ailesi ben dışarıdan geldim diye vermek istemediler. Ben de kaçırdım. Önce kimseden habersiz gittik, evlendik belediyede. Can abi ve Latif abi nikah şahidimizdi. O akşam herkes evine gitti, hiçbir şey yokmuş gibi ama sonra bir akşam Serap yanıma geldi pastaneye. Annesi de gelmiş kızı götürecek. Nasiye Abla ‘Habip Serap'ı götürüyor annesi’ dedi. O zaman dedim ‘O benim karım’ diye. Nikah cüzdanını gösterdim. Aldım karımı, yukarıdan komşular tezahürat yapıyor, ‘Habip’ diye. Müjgan ablalar vardı. Ve sonra bir arkadaşın evine gittik ilk. Sonra hayatımızı kurduk tabi.
“ÖLDÜM ASLINDA O KAZADA”
Bir kaza yaptınız ve ‘Habip öldü’ dedi herkes ilk başta. Nasıl oldu?
Evet, öldüm aslında. Yani o kazadan ölmeden nasıl çıktım bilmiyorum. Bir tek dalağımı kaybettim. Kazadan bir gün öncesi ve 6 gün sonrası, hayatımda 7 gün yok hala, hatırlamıyorum. Hatta kazayı kendimin yaptığımın bile farkında değildim. ‘Ender diye bir çocuk yaptı’ diyordum hep, o kimse artık. Kazada en büyük hata bende. Hız yapmayı çok seviyordum. Doktorların söylediğine göre, ‘6 ay kendine gelemez, kafası arada gider gelir’ demişler. Ben zaten deliydim. 29’uncu gün işe başladım.
Kazadan sonra hayata bakışınız değişti mi?
Hem de nasıl. Kafayı vurunca herhalde bir başka adam oldum.
Bir ara pastanenin yanına bir şarküteri açtınız değil mi?
Evet, açtık. Eşim ilgilendi. İyi de oldu ama pastacılık benim işim. Kendi işimi yapmak istedim. Başlarda ayıp olur diye düşünüyordum hep, pastane açmam ama sonra baktım hayat öyle değil. Serap beni çok cesaretlendirdi, hep yanımdaydı her şeyde.
“BORÇ ALDIM, KREDİ ÇEKTİM, DESTEK ALDIM, OLDU”
Sonra Sunum Pastanesi’ne karar verdiniz yani?
Evet, oturduk ve şu gördüğün her şeyi kafamızda hazırladık. Bir arabam vardı. Onu sattım. Bir arkadaşımdan borç aldım. Bankaya gittim, kredi çektim. Tabelacıya, camcıya, elektrikçiye az az para verdim. Sağ olsunlar benden hemen para istemedi hiçbiri. Bir de Mutlu Korkmaz sağ olsun ne lazımsa aldım. Param oldukça ödedim. İşlerim de iyi gitti şükürler olsun. Sonra ön tarafa başladım. Akın sağ olsun, onunla dekorasyonu düşündük, tasarladık. Yine aynı kişilerden malzeme aldım. İşimi yaptırdım. Derken pandemi başladı. Borçlarımı biraz erteledim. Sonra evlere servis pasta aklıma geldi, ona başladık. Çok güzel oldu, işler canlandı. Zaten yasak olmayan saatlerde insanlar gelip pasta alıyorlardı. Ve borçlarımı da böyle bitirdim. Ama şunu anladım, hayatımda çok iyi insanlar biriktirmişim.
Tüm ürünleri siz mi yapıyorsunuz?
Evet. Tabiki bir ekibim var. Yalnız başıma mümkün değil ama ustalık olarak ben hep imalathanedeyim.
Neler var sunumda?
Yaş pasta, kuru pasta, şeker hamuru, soğuk baklava, sütlü tatlılar ve dondurma.
Peki Habip usta en iyi ne yapar?
Mesela dondurma yaparken en iyi sahlebi kullanırım. Pahalıdır ama en iyisi neyse onu alırım. En iyi sütü, en iyi yağı, en iyi çikolatayı kullanırım. Kar marjım düşüyor ama namım yürüyor. Ben pastacıyım. Mutlaka pastaları da tatmalarını tavsiye ediyorum herkese.
Biga'da yetiştirdiğiniz usta var mı?
Var. Birisi Çanakkale'de bir firmada malzeme satışı yapıyor. Diğeri Pehlivan Pastanesi’nde çalışıyor. Burada da gelen çalışanlarımdan hiçbir şey saklamam öğretirim.
2 tane kızınız var. Onlar pastacılık ile ilgili mi?
Şimdiki nesilde istek çok yok. Küçük olan kızımı zorluyorum, baya da öğrendi. Meslek önce bulaşık yıkamayla başlar. Ona da öyle yaptım. 1 yıl bulaşık yıkadı.
DOĞUM HİKAYESİ
Bir de küçük oğlunuz var. O nasıl, yapacak mı sizce bu işi?
Küçüğün hikayesi de çok ilginç. Hem ebesi hem babasıyım. Kızlar, ‘Annemin sancısı başlayınca arabayı biz kullanalım, sen yanında dur’ dediler. Sancı başladı, hastaneye gittik ama doktor izinliymiş. Hadi Çanakkale'ye yoldayız, arabayı ben kullanıyorum. Kirazlıdere’den sonra sancılar sıklaştı. Kızlar arabada. Çardak'a girdik, artık gidemeyeceğiz. Çocuk gelmek üzere. Çektim arabayı kenara ama ambulansı da aradım. Koltukları ayarladım. Pike vardı, onu da örttüm. Bir de çakı vardı. Kızlara, ‘kolonya ile bunu iyice temizleyin’ dedim. Çocuğun kafasını görüyorum ama. Ben kafayı tutup çekeyim mi diye düşünürken ambulans geldi. Zaten hastaneye gitmeden çocuk dünyaya geldi. Bu arada sabah saat 05:30. Çığlık çığlığa bağırıyor Serap, bir kişi de ‘ne oluyor?’ diye gelmedi.
Habip nereli? Bigalı mı yoksa Rize Çamlıhemşinli mi?
Rize'de doğdum ama Biga'da doydum. Bigalıyım. Biga’yı ve Bigalı’yı çok seviyorum. Bigalı’nın da beni sevdiğini biliyordum ama kazadan sonra ne kadar çok sevildiğimden emin oldum.
NEDEN SUNUM?
Röportajı bitirirken sunum isminin hikayesini yazmak istiyorum. Neden ‘Habip Usta’ gibi bir ismi yok da Sunum ismini tercih ettiniz?
Ayıp geldi Habip koymak. Reklamcı zorla bir yerde yazdı ama o ikna etti. Sunum ise kızlarımdan birisi Sude, diğer kızım Nursu, oğlumda Altuğ Miraç. Oldu Sunum işte. N ve U harfleri logoda birleşik. O da unlu mamüllerine ithafen öyle oldu. Aile markası oldu zaten. Biz hepimiz burada çalışıyoruz. Yaptığımız her pastanın adını ben koyuyorum. Onların da hikayeleri var. Çamlıhemşin’deki yöre isimlerini koyuyorum.
Hayatınızdaki evin içindekiler dışında, ilk sıradaki isimler kimler?
Ahmet dedem yani amcam, beni büyüten ve LATO. Latif abinin sadece bana değil herkese faydası olmuştur.
(Röportaj: Çiğdem Özden Demiray)