Hayatımız boyunca neyin doğru neyin yanlış olduğunun cevabını aradık durduk. Bu cevabı ararken de, etrafımızda bizim gibi bu cevabın peşinde olan insanlarla karşılaştık. Onlarla da tartıştık neyin doğru neyin yanlış olduğunu ve tartışmaya da devam ediyoruz.
Bu cevabı ararken ve diğer insanlarla tartışırken belki de en çok kullandığımız cümle, “bana diyorsun ama“ cümlesidir. Bu cümlenin arkasına sayılamayacak kadar çok cümle daha getirdik ve bu şekilde aradık neyin doğru neyin yanlış olduğunun cevabını ve bu şekilde aramaya da devam ediyoruz. Bazen haklı çıkıyoruz; bazen haksız çıkıyoruz ama yine de yılmıyoruz “bana diyorsun ama“ mantığını kullanarak doğruyu aramaktan. Bu cümle sizde nasıl bir izlenim uyandırıyor, size neyi hatırlatıyor? Sizi bilmem ama, “bana diyorsun ama“ şeklinde başlayan cümleler, bende, konuşan iki kişiden birinin diğerine söylediği şeyi, diğerinin, dinlemek ve söylenen şeyin mantıklı olup olmadığını anlamaya çalışmak yerine karşıdaki kişiye karşı kendisini savunmaya geçtiği izlenimini uyandırıyor. Bir düşünün isterseniz, belki bana hak verirsiniz. Günlük hayatınızda siz de sürekli duymuyor musunuz bu cümleyi? Birisi bir şey söylüyor ve karşıdaki kişi hemen başlıyor bu cümleyle başlayan başka cümleler sıralamaya! Söylenen şey “doğru olabilir mi olamaz mı“ diye düşünmeden hemen karşı “saldırıya“ geçiyor resmen! Belki de, geçmişte, bu cümleyi duymaktan sıkılmış birisi söylemiştir “dediğimi yap, yaptığımı yapma“ sözünü! Olabilir mi? Belki... Mesela, sürekli sigara içen ama bağımlı olduğu için sigarayı bırakamayan biri, sevdiği bir arkadaşına, sigaranın çok zararlı olduğunu ve kesinlikle içmemesi gerektiğini söylüyor; ama karşıdaki kişi hemen başlıyor “bana diyorsun ama sen kendin içiyorsun“ şeklinde cümleler sıralamaya. Bir diğeri, arkadaşına “sakın evlenme“ şeklinde öğütler vermeye başladığında, arkadaşı hemen “bana diyorsun ama sen neden evlisin o zaman“ şeklinde cümleler sıralıyor. Mesela, üniversite okuyan ama okuduktan sonra bölümüyle ilgili bir işte çalışmayan bir kişi, arkadaşına “kesinlikle okumalısın“ gibi tavsiyeler vermeye başlayınca; karşıdaki kişi hemen “bana diyorsun ama sen okudun da noldu“ şeklinde tepki veriyor. Ama bu kadarla da bitmiyor tabi! Biraz daha ileri gidiyoruz bu mantığı kullanırken! İnsanların yaptıkları ve söyledikleri şeylerin doğru olup olmadığına, bu insanların yakınındaki insanların söyledikleri ve yaptıkları şeylere bakarak karar vermeye çalışıyoruz. Mesela, “şunu yapma, bunu yapma“ diyen insanlara, “bana diyorsun ama sen kendi karına, kocana, çocucuğuna ya da akrabana bak“ şeklinde karşılık vermeye başlıyoruz. Bütün bu örneklerde asıl mesele, bize bir şey söyleyen kişinin söylediği şeyi “kendisinin yapıp yapmadığına“ bakmamızdır. Bakın, bu mantığın “tamamen“ yanlış olduğunu söylemiyorum. Burada asıl mesele, bir şeyin doğru mu yanlış mı olduğuna karar vermeye çalışırken “sadece“ bize bir şey söyleyen kişinin kendisinin, söylediği bu şeyin gereğini yapıp yapmadığına bakmamızdır. Birinin bize söylediği şeyi, kendisinin yapıp yapmadığına bakmak mantığa çok uzak değil; ama birisinin, bir taraftan bize bir şeyi yapmanın yanlış olduğunu söylerken, diğer taraftan yanlış olduğunu söylediği şeyi kendisinin yapması “söylediği şeyi yapmanın yanlış olduğu“ gerçeğini değiştirmez. Sigara içen birisinin, bir taraftan sigaranın zararlı olduğunu söylerken, diğer taraftan sigara içmeye devam etmesi “sigaranın zararlı olduğu“ gerçeğini değiştirmez. Günlük hayatımızda “biliyorum sigara zararlı ama ne yapsam bırakamadım“ diyen birçok insan olduğuna şahit olmuşuzdur. Değil mi? Her neyse. Burada esas mesele karşımızdaki insanda “tutarlılık“ aramamızdır. Ancak, burada tutarlılık meselesine bakışımız da önemli değil midir sizce? Şu iki çeşit “tutarlılık“ sizce aynı mı? İlk olarak, bizden defalarca “borç alan ve ödeyeceğini söyleyen“ ama borcunu ya zamanında ödemeyen ya da hiç ödemeyen bir arkadaşımızın bizden tekrar borç istediğini düşünelim. Defalarca güvenimizi boşa çıkardığı için, mantık olarak bu arkadaşımıza bir daha borç vermek istemeyiz. Burada bir sıkıntı yok. Verirsek de kendi bileceğimiz iş. İkinci olarak, bizden borç alan ve yine aynı şekilde, ya zamanında ödemeyen ya da hiç ödemeyen; ancak geçmişte bize borç veren bir arkadaşımızın, bize “neden bana olan borcunu ödemiyorsun“ şeklindeki serzenişine “bana diyorsun ama sen de borcunu ödememiştin bana“ şeklinde cevap verdiğimizi düşünelim. Bu iki tutarlılık sizce aynı “tutarlılık“mı? İlkinde, karşıdaki kişiden beklediğimiz tutarlılık başka bir tutarlılık. İkincisinde ise bambaşka. Bizden borç alan ama borcunu ödemeyen bir kişiye, bizim de “borcumuzu ödemememizi ‘haklı çıkarmaya’ çalışmamız“ ne kadar mantıklı? Bizden borç alan ama ödemeyen bir kişiye, borcumuzu ödememe sebebimizi “bana diyorsun ama sen de ödemedin“ şeklinde mantıklı hale getirmeye çalışmamız ne kadar mantıklı? Biraz daha dikkatli bakarsanız etrafınıza, bu ikinci mantığın hayatımızın her anına sirayet ettiğini fark edebilirsiniz. “Kendi yaptığı ya da yapmadığı şeyleri, karşısındaki insanın ‘yaptığı ya da yapmadığı’ şeylere bakarak değerlendirme mantığı“ her tarafımızı sarmış durumda! Bu mantığı kullanan insanlar, bir şeyin doğru olup olmadığına karar verirken “kendi akıllarını, kişiliklerini kullanmayı; bir şeyi insanların yapıp yapmadığına bakmadan“ değerlendirmeyi başaramıyorlar. Belki de hiçbirimiz başaramıyoruz! Aslında insan bir düşününce, birçok şeyin bu mantığa bağlı olabileceğini görüyor sanırım... “Mesajıma neden geç cevap verdin“ diyen birine “bana diyorsun ama geçen gün de sen geç cevap vermiştin“ diyenler, “bana neden küfür ettin“ diyen birine “bana diyorsun ama geçen sene sen de bana küfür etmiştin“ diyenler, diyenler, diyenler... Bitmez bu “diyenler“ ! Daha birçok örnek bulabiliriz düşünsek ama bitirelim artık.
Yazıyı bir kere daha gözden geçirin isterseniz. Belki de “bize diyorsun ama sen de...“ diyebileceğiniz bir şeyler bulabilirsiniz yukarıda. Ben de gözden geçireceğim. Belki ben de “size diyorum ama ben de...“ diyebileceğim bir şeyler bulurum...