Çin ve Amerika’nın ticaret savaşıyla ilgili gelişmeleri bir çok basın yayın organından takip etmekteyiz. Trade war dediğimiz kavram ticaret savaşı kavramının ingilizcesi. Ticaret savaşı kavramıysa devletlerin birbirlerine ticari yaptırımlar uygulayarak ekonomik üstünlüğü ele geçirmek için verdiği mücadele diyebiliriz. Peki nedir bu savaş, neden bu kadar önemli ve savaşın tarihi savaşın haberleri kadar yeni mi ? Konuyu tam anlamıyla kavrayabilmek için savaşın en medyatik unsuru olan Donald Trump’ın yükselişini anlamak gerekiyor. 8 kasım 2016’da yapılan seçimlerle Amerika’nın 45. Başkanı olan Trump kuşkusuz Amerikan tarihinin en sansasyonel başkanlarından biri. Trump’ın yükselişi bir çok uzmana göre farklı yorumlansa da iki yükseliş sebebi üzerinde çok daha fazla duruluyor. Bunlardan ilki Obama döneminde kendini değersiz hisseden beyaz Amerikan vatandaşların Trump’ın milliyetçi söylemlerinden etkilenmesi ve ona oy vermesi. Diğeriyse Trump’ın uzun vadeli bir proje olduğu Amerikan vatandaşlarının etkilendiği her türlü duyguyu barındırması için çok uzun süreden beri hazırlandığı üzerinde duruluyor. Trump’ın milliyetçi söylemleri genel olarak göçmen karşıtı ve özgürlük karşıtı olarak seçim öncesi karalansa da işe yaramış gibi görünüyor. Ancak Amerika halen verilen sözlerin tutulmasını ve Meksika sınırına duvarın yapılmasını bekliyor. Daha önce bahsettiğimiz uzun süredir sistematik şekilde başkanlığa hazırlanması ise birçok iddiadan oluşuyor. Öncelikle Trump Başkan olmadan öncede Amerika genelinde tanınmış bir milyarderdi. Tanınmasının bir çok sebebi var örnek vermek gerekirse birçok medya skandalı, televizyon programlarında boy göstermesi, kendi televizyon şovunun olması, çalkantılı özel hayatı ve bir çok filmde boy göstermesi Trump’ı ünlü yapmıştı ancak asla ciddiye alınacak, siyaset yapan bir insan olarak ele alınmamıştı, insanların zihninde çılgın milyarderden daha fazlası değildi. Öyle ki tüm seçim kampanyasında belki de en çok mizah konusu haline gelen Amerikan başkanı Trump diyebiliriz. Bu oluşmuş algınında oy verme sürecinde Trump’ın lehine işlediği düşünülüyor ancak süreçte üç önemli olay yaşandı. Trump’ın danışmanı Roger Stone ‘ un Obama’nın Kenyalı olduğu iddiasında bulunması, Facebook skandalı, Danışmanlardan Paul Manafort’un Rusya’yla olan ilişkisi. Olayları teker teker ele alacak olursak, Roger Stone kendini politika teröristi olarak tanımlayan Başkan Nixon döneninden beri Amerikan siyasetinde bulunan bir çok siyasi skandalda adı geçmiş ancak başarının anahtarlarından görülen bir danışman, kendisi için çekilmiş belgeseller dahi bulunmakta. Trump’la ilk tanışmalarının doksanların sonunda olduğunu ve daha o zamanlardan başkanlık için planlar yapmaya başladıklarını daha önce belirtmiştir. Danışmanlar arasında en ilginç karakterde ki kişi açık ara Roger Stone kapısına fbi dayandığında kapıyı Roger Stone "roger stone did nothing wrong" yazılı t-shirtle açabilecek kadar farklı bir karakterdir, ek bilgi olarak ilgili t-shirtü Amerika’da farklı renklerde bulabilir satın alabilirsiniz. Facebook skandalıysa yakın zamanda hepimizin takip ettiği Mark Zuckerberg’in yargılandığı bir dava halini almıştır. İddialara göre Facebook kullanıcıların tercihlerini analiz ederek sağ görüşlü kullanıcılara Trump’ın sağ söylemlerini sol görüşlü kullanıcılaraysa sol söylemlerini göstermiştir, Trump’ın rakibi Hilary Clinton’un ise sol görüşlü kullanıcılara sağ söylemleri gösterilmiş ve kişisel verilere müdahalesi yasal olmayan facebook seçime büyük oranda damga vurmuştur. Burada ayrı bir parantez açılması gereken bir şirket var ‘cambridge analytica’ ancak sistemin anahtarlarından olan bu şirket bir sonra ki yazının konusu. Bu konuyu çok daha büyük problem haline getirense facebook’un uyguladığı bu sistemin Rusya’dan fonlandığı iddiası konunun bu kısmında karşımıza daha önce bahsettiğimiz Trump’ın bir başka danışmanı olan Paul Manafort çıkıyor. Manafort’un Rusya’dan gelen fonları facebook’a yönlendirdiği bu yöntemle kampanyanın finansının sağlandığı öne sürülüyor. Trump’ın üzerinde bu kadar durmamızın ana sebebi ticaret savaşı son 2 veya 3 yıllık bir durum değil geçmişten beri süre gelen bir durum, Amerika Çin’e son 15 yılda sürekli önlem almaya çalışsa da Çin’in önlenemez yükselişinin önüne geçemedi. Çin 2007 yılından beri sistemli şekilde Latin Amerika ülkelerine kredi sağlıyor, büyümelerinde etkin rol oynuyor. Dünya genelindeyse Modern İpek yolu projesi (one belt, one road) , Made in China projesi tüm hızıyla devam ediyor. Bunların dışında Çin büyük kalkınma hamlelerine 1980 yılından beri devam ediyor. Kalkınma projesinde bugün gelinen nokta eksiden 100 kişiden 88 i yoksullukla mücadele ederken şu an bu oran 100 kişiden 4e kadar düştü. Eskiden kalitesiz dediğimiz Çin malları şu anın teknoloji devleri oldu. Örnek vermek gerekirse Xiaomi, Huawei gibi. Huawei markası savaşın çok önemli aktörlerinden dünya genelinde satışlarının diğer teknoloji devlerine yaklaşması sebebiyle ilgi odağı olan firma, casus yazılım, ülke bilgilerini yedekleme vb. bir çok suçlamanın da muhatabı oldu. Suçlamaların yaptırımı olarak Microsoft ve android yazılım desteğini kaybetti. Aslında savaşa zemin oluşturan ana olay Çin hükümetinin Modern İpek Yolu / Kuşak Yol projesidir. Ülkenin bu projede ana hedefi geçmişte dünyanın ana ticaret yolu olan ipek yolunu teknolojik temellerle tekrar inşa ederek kendi tekeline almaktır. Sistem dışardan bakıldığında karmaşık gözükse de aslında basit. Ekonomik gelişmişlik seviyesi düşük olan ülkelere Çin tarafından krediler ve yatırım olanakları sağlanıyor bunun sonucu olarak krediyi kabul eden ülkelerde Çin merkezli inşaat ve teknoloji firmaları desteğiyle yeni internet altyapıları, limanlar, köprüler ve otoyollar yapılıyor. Çin bu hamlesiyle hem büyümesini canlı tutuyor hem de bahsi geçen fon sağladığı yatırımlarda kullanım hakkı kazanıyor, ayrıca modern ipek yolunu adım adım inşa ediyor. Ekonomik olarak geri kalmış ülkelere yatırımlar daha büyük çapta olsa da İtalya, Fransa, Belçika gibi ülkelere de yatırımlar tüm hızıyla devam ediyor. Gelişmiş ülkelere destek ipek yolu projesinden çok kalkınmayla alakalı yetiştirilen öğrencilerin Avrupa’da eğitim alabilmesi için Çin bir çok Avrupa üniversitesine devasa fon kaynakları sunuyor, ayrıca nispeten ucuza sağladığı teknoloji altyapısını da aynı üniversitelere sadece daha kalifiye öğrenci yetiştirebilmek için hibe ediyor. Bahsettiğimiz politikaların çok daha ayrıntısına girebiliriz, konuyla alakalı Çin’in aslında bu yatırımlarda, yatırım yaptığı ülkeleri kendine bağımlı kıldığına dairde birçok iddia bulunuyor ancak yazının bu bölümüne kadar Çin’in projelerini ve ana hedefinin; mutlak güç Çin, yeni süper güç, Amerika’nın en büyük rakibi olduğunu anlayabildiğinizi düşünüyorum. Bahsettiğimiz tüm projelerde Amerika’yı ana rahatsız eden durum onun yerinin Çin tarafından alınıyor olmasıdır. Daha önceleri zor durumda ki ülkelere kredi vererek onları daha da kötü duruma sürükleyip sömürü haline getiren Amerika, Çin devletinin kazan kazan tabanlı politikaları karşısında güç kaybetmiş durumda. Güç kaybının ana sebebi Çin’in son 30 yılda yaşadığı inanılmaz ekonomik büyüme olduğu düşünüldüğünde Amerika sorunu ortadan kaldırabilmek için ekonomik savaş kararı aldı ve Çin’den alınan ürünlere ekstra gümrük vergilerinin açıklanmasıyla savaşın fitili ateşlendi. Çin’de aynı şekilde Amerika ‘dan ithal edilen ürünlere vergi koymasıyla, vergiler ve yaptırımlar kısır döngüye girdi süreçte büyük Amerikan firmaları (Harley Davidson) sendeledi, Çin’in büyüme hızı yavaşladı iki ülkede karşılıklı sıkıntılar yaşadı. Çinli telekom devi Huawei'nin sahibinin kızı ve şirketin Mali İşler Başkanı Meng Wanzhou, Kanada'da gözaltına alındı. Harley Davidson üretim tesislerini gümrük vergilerine takılmamak için Avrupa’ya taşıma kararı aldı. Saydığımız sıkıntılı olaylara karşın yaptırımlar tüm hızıyla devam etti. Uluslar arası kredi derecelendirme kuruluşlarının yaptırımların devamı halinde küresel ekonomik kriz alarmı vermesiyle yaptırımlar dursa da bir azalma yaşanmadı, karşılıklı tehditler halen devam ediyor. Savaş tüm hızıyla devam ederken Çin’in Wuhan eyaletinde corona virüsünün patlaması ve bunun dünyaya yayılmasıyla ülkelerin ilk ve en önemli düşmanı corona haline geldi. Ancak medyatik karakterimiz Trump halen virüs açıklamalarının genelinde Çin’le uğraşmaya devam ediyor. Virüs hakkında bilgi paylaşılmaması konusunda Çin Hükümetini suçlayan Trump ayırıca virüse corana isminden çok çin virüsü demeyi tercih ediyor. Çinli yetkililer eğer virüs Çin virüsüyse Çin’in ürettiği ürünlerle virüsle savaşmayın gibi manasız açıklamalar da bulunuyor. İki taraf şu anlık önceliği kovid-19 virüsüne vermiş olsalar da virüs tehdidi ortadan kalktıktan sonra şahsi düşüncem savaşın çok daha sertleşeceği yönünde. Artıda izleyen ekonomik büyüme rakamları eksiye dönmüşken mutlaka Amerika ve Çin ekonomik anlamda çok daha sert büyüme modelleri geliştirmeye çalışacaklardır, haliyle politikaların kesiştiği noktada savaşın alevlenmekten başka çaresi kalmıyor. Yeni nesil soğuk savaş ‘trade war’ kavramının önümüzdeki yirmi seneye damga vuracağını ve kazananın yeni dünya ekonomik ve politik haritasının lideri olacağını düşünüyorum.