14 Mart Tıp Bayramı da yine 8 Mart gibi, 29 Ekim gibi, 23 Nisan gibi... Yani 'mış' gibi, 'miş' gibi kutlamalar olacak. Bizler de haberlerimizi yazacağız, sosyal medyadan beğeniler atacağız. Son dönemde çok matah bir şey, çok önemliymiş gibi bir sosyal medya furyası çıktı ya...
Açtım haberleri okuyorum.
Çok değil. Daha birkaç gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, hekimler için, "Gidiyorlarsa gitsinler" şeklindeki sözlerinin ardından tepkiler gelmeye devam ederken Sağlık Bakanı Fahrettin Koca 14 Mart Tıp Bayramı mesajında, "Bir ağabeyiniz olarak söylüyorum; Tıp eğitimi tercihindeki en küçük şüphe bile beni derinden üzmektedir. İstiyorum ki benim insanıma bakan bu pırıl pırıl gözler başka bir hedefe, başka bir yere çevrilmesin" dedi.
Sayın Cumhurbaşkanımız doktorlarin bir süredir yaptığı grevi yorumlayarak gidenlere 'bay bay' gelenlere 'hay hay' dediğini bir doktor arkadaşımla konuştuk. Sanki problem sadece paraymış gibi davranmasına şaşırıp kalmışlar. Bizler de aynı kalakaldık. Doktorları halkın önüne atmak bir cumhurbaşkanına hiç de yakışmadı.
Zaten hasta başına düşen hekim sayısı azken, bu insanlara ağaç kabuğundan çıkıyormuş gibi davanıldı. Bir yan dal uzman hekimin minimum 14 yılda yetiştiğini biliyor musunuz? Ya bu süreçte, ailelerin maddi ve manevi çabalarından haberiniz var mı? En değerli takı olan steteskopu çocukları takabilsin diye kimler ev almaktan, kaç anne baba işine arabasıyla gitmekten vazgeçti...
Biliyor musunuz...
Pandemi zamanı balkonlara çıkıp saatlerce alkışladığımız hekimleri hatırlıyor musunuz? Hani canını dişine takan, ailesinden, sevdiklerinden feragat eden o hekimleri...
Ne oldu da bugün istemiyoruz.
Bu problemler yeni değil. Yıllarca birikerek devam etti, fakat doktorlar salgında gitmeyi tercih etmek yerine canla başla çalıştılar. Ve hatta zaten gidemesinler diye izinleri dahi iptal edildi.
Yıllarca özgürlük hakları yavaş yavaş ellerinden alındı ve şiddetle bastırılmaya çalışıldı.
Malpraktis* davalarıyla korkutularak meslekleri itibarsizlastırıldı.
'Doktor olmuşsun kardeşim. Ben ne zaman istersem geleceksin' gibi davranışlar normalleştirildi. Ve daha niceleri...
Yakın bir doktor arkadaşım şunları söyledi:
"İnsanlar daha iyilerini hak ediyor. Ne biz 5 dakikada insan muayene edelim. Ne de insanlar 5 dakikada muayene olsun. Ne biz zevk için (!) dayak yiyelim. Ne de insanlar dayak attığı doktora ameliyat olsun."
Dikkat edelim. Ensesine vurup hizaya getirebilecegimiz bir meslek grubu değil doktorluk.
Pişman olacağız.
8-9 bin liraya ne yurtdışından doktor gelir, ne de yeni mezun çalışır.
Doktorluk herhangi bir meslekle karşılaştırılmayacak kadar riskli, zorlu ve meşakkatli bir meslek dalı. Elbette bile isteye okuyorlar, Tıp Fakultesi'ni, ama yazılı hakları var. Hukuki bir temele dayanıyor doktor olmak. Bir fabrika işçisi 8 saatten fazla çalışamaz ise bir doktor da 36 saat nöbet tutamaz, tutmamalı. Yahu insan bunlar. Siz 24 saattir nöbette olan bir beyine güvenilir misiniz?
Ama bizler son doktor gittiğinde anlayacağız ne yazik ki boş hastane binalarının 'sarı seron'ların ve röntgen çektirmenin bizi tedavi edemeyecegini.
Doktorlara müsade edelim, haklarını savunsunlar. Savunsunlar ki bizler de hastanelerdeki hasta haklarımızı koruyabilelim.
Yeri gelmişken, Türk Tabipleri Birliği 14 Mart Tıp Bayramı yaklaşırken acil önlem çağrısı yaptı. 14-15-16 Mart'ta doktorlar iş bırakacaklar. Bu tarihlerde hiçbir sağlık kurumunda, acil sağlık hizmetleri dışında, sağlık hizmeti verilmeyecek.
'Ne istiyor bu okumuş çocuklar?' diye merak ederseniz de bir okuyun. Ne talep ediyor bu ülkenin okumuş çocukları...
Benim fikrime gelince....
Grev var diye doğmayan bir çocuk kalmadı. Grev var diye yoğun bakımda kimsenin fişi çekilmedi...
Tek yapılması gereken şey; grev günlerinde acil bir durum olmadıkça polikliniğe gitmemek. Aksi taktirde bir süre sonra hiç gidemeyeceğiz çünkü.
Buarada hastanede sadece hekimler yok. Tüm sağlık çalışanlarının sorunları var. Konumuz hekimler olduğu için biraz da hekimlerden bahsettim.
Son olarak...
Evet birileri gidecek ama sınıra kimler daha yakın göreceğiz.